
2 yıldır The Game Awards‘da en çok beklenen oyun olmayı başaran Elden Ring, 25 Şubat 2022’de en sonunda çıkışını gerçekleştirdi. Benim de oldukça beklediğim oyunlardan biri olan Elden Ring’i en sonunda oynayıp bitirdikten sonra incelemesiyle karşınızda duruyorum.
İlk olarak Elden Ring incelemesine geçmeden önce FromSoftware oyunları ile olan alakamdan bahsetmek istiyorum. Tam olarak 15 yıldır oyun oynayan bir insanım ve bugüne kadar 300’den fazla oyun bitirdim. Zor oyunları seven bir insan olduğumdan, son dönemde zorluğu yüzünden kendinden çokça söz ettiren FromSoftware oyunlarına da oldukça merakım arttı.
Soulslike türünü bu kadar zor yapan ne? Bu oyunlar gerçekten insanların anlattıkları kadar zor mu? Diyerekten kendime sorular sormaya başladım. Gel zaman git zaman en sonunda kendime yeni bir PC aldıktan sonra FromSoftware oyunlarına en sonunda girişebildim. Dark Souls Remastered ve Dark Souls 3’ü bitirdim, Sekiro ve Dark Souls 2’yi ise bir süre oynadım, ancak onlarda bazı problemler yaşadığımdan dolayı, sonra bitirmeye karar verdim. (Hayır zor olduklarından değil ciddi anlamda kontrol problemleri yaşıyordum). Bloodborne ve Demon Souls’u ise PC oyuncusu olduğumdan ne yazık ki deneyimleyemedim. Yine de Soulslike türüne oldukça yakın olduğumu söyleyebilirim.
FromSoftware oyunlarıyla olan ilişkimden de bahsettiğime göre artık Elden Ring incelemesine tam anlamıyla giriş yapabilirim.
Elden Ring İncelemesi
Hikaye
Öncelikle incelemeye hikaye ile başlamak istiyorum. FromSoftware oyunları bugüne kadar yaptığı hiçbir oyunda hikaye anlatımını ve hikayeyi ön plana koymadı. Çünkü Hidetaka Miyazaki yazdığı hikayeleri tam anlamıyla bitirmiyor ve çoğu kısmı oyuncunun kendi kafasında tamamlamasını istiyor. Yine de bu oyunların, hikayesi olmadığı anlamına gelmiyor. Her FromSoftware oyununda olduğu gibi bu oyunun da gizemli bir hikayesi var ve bunu size yine net bir şekilde vermiyor.
Ancak oyunun başında anlatılan hikayeyi kısaca özetlemem gerekirse:
Bir kış gecesi ölüm rünü çalınıyor ve tüm yarı tanrılar suikaste uğramaya başlıyor. Queen Marika ise uçurumun kenarına itiliyor. Bu olay ‘Shattered’ olarak adlandırılan bir savaşın başlamasına sebep oluyor. Elden ring kırılıyor ve parçaları etrafa dağılıyor. Hayatta kalan bazı yarı tanrılar bu parçaları (Great Rune’ler) kendilerine alıp Lands Between’in tümüne hakim olmak için birbirleriyle savaşıyor fakat kazanan olmuyor ve herkes kendine bir bölge belirliyor diyebiliriz. Bizim bu hikayedeki yerimiz ise bir Tarnished olmamız. Peki ne bu Tarnishedler?
Tarnishedler Erdtree’nin bahşettiği Grace nimetlerini kaybederek sürgüne gönderilen kişilere verilen ad. Elden Ring’in parçalanmasından sonra, Lost Grace ile Elden Ring’in parçalarını bulmak, onları bir kez daha bütün yapmak ve Elden Lord olmak için diğer Tarnished’larla birlikte Lands Between’e geri çağrılıyoruz. Efsane, bütün great runeları ele geçiren ve Elden Ring’i yenileyen kişinin Elden Lord olacağını söylüyor. Bizim de bu oyundaki amacımız tam olarak bu.
Elden Ring, oyunun başında bize kısaca bu bilgileri verdikten sonra ekstra hiçbir şey anlatmadan bizi açık dünyaya bırakıyor. Oyunun dünyasına adımınızı attıktan sonra ise orda burada gördüğünüz NPC’lerden dinledikleriniz ve bulduğunuz bazı itemlerden dünya hakkında çıkarımlar yapmaya başlıyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse ben Hidetaka Miyazaki’nin bu anlatımından hoşlanmıyorum. Çünkü harika bir lore’un sırf bu anlatım yüzünden harcandığını düşünmeden edemiyorum lakin bu bir tercihtir ve bu sebeple bunun üzerine çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Yine de bu oyundan iyi bir hikaye anlatımı bekliyorsanız beklemeyin çünkü bu beklenti kalbinizi kıracaktır.
Hikayeye katkı açısından oyunda hala gizemler bulunuyor. Elden Ring’in çıktığı günden bu yana 2 hafta geçmesine rağmen hala yeni sonlar bulan oyuncular var. Yeni bulunan sonlarla beraber toplam 6 veya 7 farklı sona sahip olduğunu biliyoruz. (Ben bu incelemeyi yazarken belki de yenileri bile bulunmuş olabilir.) Bu da aslında lore için baya düşünüldüğünü gösteriyor ancak keşke bu düşünceyi oyunun içerisinde daha basit bir şekilde görebilseydik. Yine de bu tarz şeyleri keşfetmek de oldukça hoş olduğu için direkt olarak buna eksi diyemem.
Elden Ring’in Açık Dünyası
Bir açık dünyanın iyi olması için size ne sunması gerekir? Bence çeşitli bölgeler olmalı, içerisinde gezinmesi eğlenceli olmalı, keşfe açık olmalı ve keşfettiğimizde bizi ödüllendirmeli, oyuncuyu özgür bırakmalı, içerisinde yapabileceğimiz bir sürü aktivite olmalı ve kendini tekrar etmemeli. Bana kalırsa bir açık dünya bunları içerisinde iyi şekilde barındırıyorsa mükemmel bir açık dünyadır. Elden Ring ise bu saydığım çoğu şeyi iyi yapıyor. Şimdi bunu biraz açmam gerekiyor.
Oyuncuyu özgür bırakıyor mu?
Öncelikle bu soruyu cevaplamak istiyorum. Çünkü keşif ve diğer bölgeleri anlatmadan bunu aradan çıkarmak çok daha mantıklı geliyor. Elden Ring sizi öyle bir özgür bırakıyor ki nereye gideceğinizi şaşırıyorsunuz.
Mesela kendi oyunumdan örnek vermem gerekirse:
Elden Ring’in açık dünyasına çıktım, önümdeki Lost Grace’e(Dark Souls’lardaki Bonfire’lar ile aynı mantığa sahip olan ışık) oturdum ve sonrasında bir kalıntı (spoiler olmasın diye nereye koştuğumu söylemiyorum) gördüm ve koşturdum. Oradaki yaratıkları kestikten sonra yer altına doğru indim ve bir sandığı açtım. Sandık beni farklı bir bölgeye ışınladı ve ne yapacağımı bilemeden orda bir buçuk saat kadar vakit geçirdim. Sonrasında oyuna başladığım bölgeye geri döndüm ve bu sefer bambaşka bir alana doğru ilerledim.
Oyunda KeçiAt’ı (Adı aslında Torrent ama ben ona böyle hitap ediyorum) almam 3 – 4 saatimi aldı. Halbuki isteseydim 15. dakika da bile alabilirdim KeçiAt’ı. Oyunun özgürlüğü bana Elder Scrolls Skyrim’i hatırlattı. Skyrim’den beri hiçbir oyun bana acaba nereye gitsem sorusunu sordurtmamıştı. Elden Ring bu durumu değiştiren oyun olmayı başardı. Bu yüzden rahatlıkla söyleyebilirim ki oyun özgürlük hissini gerçekten çok güzel veriyor.
Peki oyun açık dünyada elimizden hiç mi tutmuyor?
Elimizden tuttuğu tek kısım Lost Grace’lerin gitmeniz gereken yeri gösteren ışıklar çıkartması. Mape bastığınızda veya oyunda Lost Grace’in bir noktaya doğru uzanan bir ışık hüzmesi çıkarttığını görüyorsunuz. Bu ışık hüzmesi önemli olayları gösteriyor ancak bunun dışında herhangi bir elimizden tutma söz konusu değil.
Keşiften bahsetmek için de ilk olarak haritadan bahsetmem gerekiyor.
Elden Ring’in haritası; Limgrave, Caelid, Lournia, Alteus plateau, Mountaintops of the Giants, The River Kingdoms olarak adlandırılan 6 bölgeye ayrılıyor. Bu bölgelerin hepsinde oyunun hikayesindeki ana bosslar bulunuyor.
Bunun yanında her bölgenin içinde keşfedebileceğiniz tonla şey var ve hiçbir bölge birbirine direkt olarak benzer değil.
Mesela Caelid daha çok kırmızı renkte bir bölgeyken, Limgrave daha ışıltılı ve yeşillikli bir bölge. Bu bölgelerin hepsinde keşfedebileceğiniz dungeonlar, mağaralar, tüneller, yer altı mezarlıkları, kulübeler, bazı binaların kalıntıları ve Castlelar bulunuyor. Bunların yanı sıra etrafta yaratık toplulukları, kamplar, Walking Mausoleums (üstünde büyük bir kule taşıyan büyük kaplumbağalar), bosslar, Divine Towerlar, kiliseler, normal mezarlıklar, evergaoller, Minor Erdtree’ler, sizi belirli yöne doğru götüren ruhlar, bir mağarayı veya mezarlığı işaret eden minik heykeller ve Rise kulesi dediğim yerlerle de karşılaşabiliyorsunuz.
Bu saydıklarıma bakarak bile keşfedebileceğiniz ne kadar çok yer olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bunları keşfederken etrafta npcler bulup üstüne yeni bir questline başlatabiliyorsunuz veya birbirleriyle dövüşen 2 farklı mobun kavgasıyla karşılaşabiliyorsunuz. Haliyle bunların hepsiyle beraber açık dünyada gezinmek inanılmaz eğlenceli hale geliyor. Nereye giderseniz gidin illa bir şeyler buluyorsunuz ve şaşırmaya devam ediyorsunuz.
Şaşırdığım anlardan birini de buraya eklemek istiyorum. Normal bir şekilde yolumda ilerlerken bir asansör gördüm ve nereye gittiğini merak ettiğimden asansöre bindim. Asansör beni uzunca bir süre aşağıya götürdü ve en sonunda durduğunda inanılmaz bir yer altı şehrine gelmiştim. Bu olay tahmini 25. – 30. saatler arasında yaşandı. Yer altı şehrinde ise ilerleyebileceğim keşfedebileceğim ve kesebileceğim bosslar mevcuttu. Oyun özellikle burada beni çok etkiledi ve neden etkilediğini grafik ve atmosfer kısmında biraz daha detaylandıracağım.
Lakin bunu oyunun tümüne yansıtmak çok zor ve bunu Elden Ring de başaramamış. Başaramamış dediğime bakmayın oyunun 60. saatindeyken bile şaşırdığım ve yeni gördüğüm şeylerle karşılaştım ama yeterince bina kalıntısına, mağaraya, tünele, yer altı mezarlarına ve dungeonlara girdikçe kendini tekrar etmeye başladığını fark ediyorsunuz. Bu konuda hoşnutsuz olsam da aynı zaman da aşırı kızamıyorum çünkü son dönemde çıkan tüm açık dünya oyunlarından daha fazla çeşitlilik sunuyor Elden Ring. Bu çeşitliliğin tekrara dönmesi ise en az 35 – 40 saati buluyor.
Peki Elden Ring’de tekrar eden şey ne?
Aslına bakarsanız oyunda yeterince boss çeşitliliği var ancak, çoğu iç mekanın tasarımı birbirine benziyor. Yani X tüneli ile Y tüneli birbirine gerçekten benzer şekilde yapılmış aynı minik mağaralar gibi duruyorlar. Bu tekrarı ise bazı yer altı mezarlarına koydukları belirli bulmacalarla çeşitlendirmeye çalışmışlar. Aynı zamanda 120 adet boss olduğu söyleniyor oyun içerisinde. Ancak yine de oyundaki bazı gördüğümüz bosslar kendini tekrar edebiliyor. Örnek olarak spesifik bir bosstan bahsetmeyeceğim spoiler olmasın diye, ancak karşımıza boss olarak çıkan bir yaratık ilerleyen safhada karşımıza çok kez dümdüz mob olarak çıktığı bile oluyor. Bu iki durum kendini oldukça tekrar ediyor diyebilirim.
Açık dünyada gezinmek eğlenceli mi?
Genel olarak eğlenceli olduğunu düşünüyorum ama yine de hoşnut olmadığım bir kısım var. Lakin o kısma geçmeden önce oyunda nasıl gezinebildiğimizi anlatmam gerekiyor. Oyunda 3 farklı şekilde ilerleyebilirsiniz. 1.si KeçiAt’ın üstünde, 2.si yalın ayak dümdüz koşabilirsiniz 3.sü ise bulduğunuz Lost Graceler arasında fast travel yapabilirsiniz.
Burada hoşnut olmadığım kısım KeçiAt üstündeki halimizle alakalı. Oyunda ilerlerken beni en çok bunaltan şey yüksek yerlere tırmanmak ve yüksek yerlerden aşağıya inmek oldu. Yüksek yerlerden aşağıya inmek için belirli bölgelerde yatay şekilde uzanan ve aşağıya doğru ilerleyen bazı taşlar bulunmakta. Ancak bu taşların genişliği çok değil ve KeçiAt’ın kontrolleri her ne kadar rahat olsa da bu yerlere zıpladığınızda sapıtabiliyor ve bu taşlardan aşağıya çakılmanıza sebep olabiliyor. Bazı bölgelerde ise bu taşlardan bulunmadığı için aşağıya inmek tam anlamıyla bir çileye dönüşüyor. Bu durumlar dışında Elden Ring’de normal arazilerde gezinmek oldukça rahat ve eğlenceli.
Açık Dünya başlığı altında daha fazla şey anlatmam zor, ancak incelememizin ilerleyen kısmında buradaki anlattığım şeylerden biraz yararlanacağız.
Grafik ve Atmosfer
Grafik
Ben oyunların grafiğini çok kafasına takan bir oyuncu değilim ve gördüğüm oynanış videoları sonrasında Elden Ring’in grafik kalitesi için herhangi bir beklentim kalmamıştı. Beklentimin kalmaması oyuna olan merakımı kırmamış olsa da sizi rahatsız edebileceğinden artısıyla ve eksisiyle oyunun grafiklerinden bahsetmek istiyorum.
FromSoftware oyunları hiçbir zaman grafik anlamında çıktığı dönemin en iyisi olmayı hedeflememiş olsa da bunun bir eksi olduğu gerçeği değişmiyor ne yazık ki. Elden Ring bir bütün olarak göze gerçekten güzel gelen bir sanat tasarımına sahip, ancak oyunun hem eski nesle hem de yeni nesle çıkması onu grafiksel anlamda geriye itiyor. Yine de kullanılan renk paletini oldukça beğendim. Bu sayede uzak mesafelere ilk baktığınızda sizi gerçekten etkileyecek bir manzarayla karşılaşıyorsunuz, ancak iyice odaklanıp baktıktan sonra uzak çizimin aslında o kadar da iyi yapılmadığını fark ediyorsunuz. Bu da beni üzen kısımlardan biri oldu. Çünkü uzak mesafedeki ağaçların duruşu resmen bir resmi andırıyor, bu da ağaçların gerçekçiliğini ve güzelliğini yok ediyor bence.
Benzer bir sıkıntıyı da yakın mesafede yaşadım. Oyundaki nesnelerin dokularına özenilmediğini düşünüyorum. 2022 oyunundaki nesnelerden çok, bundan 5 yıl önceki oyunların nesneleri gibi gözüküyorlar. Detaylı bir şekilde baktığınızda bu iki durum canınızı sıkabilir ancak grafiksel anlamda tamamen kötü diyemem, çünkü daha demin de dediğim gibi bir bütün olarak gerçekten güzel bir dünya duruyor karşınızda. Elden Ring’in sanat tasarımı o kadar iyi ki daha demin bahsettiğim detayları çok da umursamıyorsunuz. Çünkü oyunda dümdüz ilerlerken bir tepeye çıkıyorsunuz ve karşınıza sapsarı bir şekilde parlayan çok güzel bir ağaç çıkıyor ve istemsizce etkileniyorsunuz. Oyunun farklı bölgelerinden birine giriyorsunuz ve o bölgeye özel yapılmış tasarımları gördükçe etrafa daha fazla bakmak istiyorsunuz. Yine de ne yazık ki bunlar oyunun grafik kalitesini üst seviyeye çıkaran unsurlar değil. Özellikle Horizon Forbidden West’i gördükten sonra bu oyunun grafiğini yetersiz bulabilirsiniz.
Atmosfer
Grafik hakkında Elden Ring’in ne kadar yetersiz olduğunu düşünüyorsam, atmosfer konusunda da tam aksini düşünüyorum. Atmosferi inanılmaz kuvvetli oyunun. Oyun her ne kadar size hikayeyi net bir şekilde vermese de o parçalanmış dünyanın içinde bulunduğunuzu sonuna kadar hissediyorsunuz.
Lands Between’de etrafı keşfederken hangi bölgedeyseniz o bölgenin havasının içine tam anlamıyla giriyorsunuz. Caelid bölgesindeyseniz her an tedirginsiniz etraf kıpkırmızı ve rahatsız edici, Limgrave’de her şey daha normalken, Mountaintops Of the Giants’ta üşümeye başlıyorsunuz.
Ancak bu bölgelerin içinden bir kısım var ki beni çok etkilemeyi başardı. The River Kingdoms olarak adlandırılan yeraltı bölgesi. Burayı çok şans eseri bulduğumu yukarıda anlatmıştım. Adımımı ilk defa buraya attığımda ağzım açık kalmıştı, çünkü Lands Between bölgesindeki hiçbir yere benzememesiyle beraber sanki bu oyuna ait değilmiş gibi duruyordu. Gökyüzü simsiyah ve yıldızlarla doluydu, etraftaki kalıntılar ise Antik Yunan kalıntılarına benziyordu. Burası oyunda beni en çok etkilemeyi başaran bölgeydi çünkü ciddi anlamda bambaşka bir yerdeydik. Bu bölgenin sanat tasarımı da harika olduğundan atmosfer konusunda verebileceğim en iyi örnek burası.
Tabii ki dungeonların içi, mağaraların içi de her ne kadar kendilerini tekrar etseler de atmosfer açısından asla bir şey kaybetmiyorlardı. FromSoftware’i yaptıkları bu atmosfer için ciddi anlamda tebrik etmek gerekir. Hikayeyi bilmemenize belki de anlamamanıza rağmen size resmen hikayeyi anlatacak kadar başarılı yapılmış bölgeler ve atmosfere sahipti oyun. O kaybolmuşluğu ve amacı ciddi anlamda görebiliyorsunuz. FromSoftware’e gerçekten büyük bir alkış.
Müzikler
Elden Ring’in atmosferinin bu denli kuvvetli olmasında pay sahibi olan şeylerden biri de müzikler. FromSoftware’in bugüne kadar çıkardığı çoğu soulslike oyunu oynamış biri olarak, o oyunlardaki müzikleri severdim. Bu oyunda da farklı bir durum olmadı. Elden Ring gerek açık dünyasında arkadan verdiği hafif hafif müzikle, gerek savaştığımız bölgelerde verdiği müzikle ve gerek bosslara özel tasarlanmış müzikleriyle beni etkilemeyi başardı. Genel olarak savaşlarda aynı yapıda müzikler kullanılsa da genele baktığımda müziklerin gayet iyi olduğunu düşünüyorum.
Spesifik bir örnek vermek gerekirse, Limgrave’in müziği oldukça hoşuma gidiyor. Çünkü o bölgenin tam anlamıyla yok olmamış yeşillikli haline (Aslında çok harika bir bölge değil ama Caelid, Mountaintops of the Giants gibi bölgelere göre daha iyi durumda olan bir bölge) uygun bir müzik koymuşlar. Hem rahatlatıcı hem de üzücü bir müzik. Elden Ring’in müzikleri benden geçerli notu almayı başardı. Hele son boss fight’ın müziğini oldukça beğendim.
Yan Karakterler ve Yan Görevler
Şimdi yine FromSoftware’in verdiği kararlardan birine kızacağım. Oyunlarda keşfi ön plana çıkarmayı istemek kadar doğal bir şey yok ama keşke şu oyuna bir quest log ekleseydiniz. Gerçekten bu kadar uzun süren bir oyun için hangi karakter ne istiyordu hatırlamak imkansız. Bu oyuna bir quest log eklenseydi, oyun keşif duygusunu yitirmezdi hatta o quest log sayesinde daha fazla yer bile keşfedilebilirdi. Bu tercihin sebebini anlasam da böyle bir tercihi mantıklı bulmadığımı açıkça belirtmek istiyorum.
Elden Ring’de bir quest log olmayacağını bildiğimden dolayı oyunu oynarken hep bir kenara not aldım. X karakteri şu bölgede bana şunu dedi, y karakteri şuraya gideceğini söyledi gibi. Bu konuda kızmamın en büyük sebebi ise oyunda gerçekten güzel yan görevler var ve oyuncuların bazıları sırf bu tercih yüzünden bu görevleri kaçıracak. Bana kalırsa diğer Soulslike oyunlara kıyasla bu oyundaki yan görevler kat ve kat daha iyi.
Hepsi yine diğer FromSoftware oyunlarında olduğu gibi birbirinden bağımsız (farklı şeyler yaptırıyorlar yoksa bir noktada aynı noktaya gelen iki yan görev var) şekilde ilerliyor. Yan görevler her ne kadar opsiyonel olsa da bazı yan görevler oyunda yeni sonları açmaya yarıyor. Mesela Ranni isimli bir karakterin questini tamamladığınızda oyunu Age of Stars sonuyla bitirebiliyorsunuz. (ben bu şekilde bitirdim.) Bu da hala daha yeni sonların ortaya çıkabileceğini gösteriyor çünkü oyunda hala keşfedilmemiş birçok şey var.
Neyse biz konumuza dönelim. Daha demin de dediğim gibi ben oyunu not alarak oynadım, ancak buna rağmen bile bazı görevleri takip edemedim veya ne yapacağımı bilemedim. Bunu diğer Souls oyunları da yaptığından dolayı çok şaşırdığım veya kızdığım bir durum değildi ama yine de siz Youtube’dan rehberlerle falan ilerlemeye çalışın yan görevlerde. (inceleme olsa da önerimi yapayım ben). Yan görevlerin içerikleri ise hikayesine göre
değişiyor. Spoiler olmasın diye ekstra bahsedemiyorum ama Ranni Questline’da daha önce görmediğimiz yerlere giderken farklı bir quest bir lanetle alakalıydı. Kendi içinde yan görevler oldukça çeşitleniyor o yüzden beni oldukça tatmin ettiler.
Yan karakter kısmında ise herkesten bahsetmeyeceğim çünkü çok karakter var, lakin en önemli olan ve sevdiğim karakterlerden söz etmek istiyorum.
Melina
Kendisi Elden Ring’de ilk tanıştığımız NPC’lerden biri ve ana hikayedeki en önemli NPC diyebiliriz. Melina oyunun tamamı boyunca bir rehber edasıyla yanımızda bulunuyor. Oturduğumuz Lost Grace’lerden birinde yanımızda belirip bizim bir maidenless olduğumuzu söylüyor. Sonrasında oyuncuya bir anlaşma öneriyor. Senin finger maiden’ın olurum ancak beni Erdtree’nin eteklerine götürmelisin. Bunu kabul ettikten sonra da Melina ile olan ilişkiniz başlamış oluyor ve ana hikayedeki ilerlemenizde size rehberlik ediyor.
Gideon Ofnir
Roundtable Hold’un lideri. Roundtable Hold, diğer oyunlarda olan Majula ve Firelink Shrine gibi bir güvenli bölge. Gideon Ofnir aynı Melina gibi size rehber olmaya çalışan karakterlerden birisi. İlk başta sizi Roundtable Hold’un
üyesi olarak kabul etmese de ilk Great Rune’unuzu aldıktan sonra sizi kabul ediyor. Kendisi diğer yarı tanrıları bulmanızı ve onlar hakkında bilgiler edinmenizi sağlıyor. Oldukça bilge bir karakter o yüzden konuşmaktan zevk aldığım karakterlerden biri oldu.
Roderika
Kendisi açık dünyada karşılaştığınız NPC’lerden biri. Roderika bir Spirit Tuner yani oyun içerisinde çağırabildiğiniz ruhlarla alakalı bir karakter. Kendisiyle ilk görüşmenizden sonra Roundtable Hold’a geliyor ve kendi Ruhlarınızın
seviyelerini arttırmanızı sağlıyor. Sohbeti de oldukça hoş olan bir karakter olduğu için eklemek istedim.
Smithing Master Hewg
Kendisi adı üstünde bu oyundaki demircimiz. Roundtable Hold’daki ölümsüz bir mahkum. Bizim gibi insanların silahlarıyla ilgilenen bir karakter. Aynı zamanda silahları geliştirmekte ve Ashes of War’ları çoğaltmakta da kullanabileceğiniz bir kişi. Kendisinin Roderika ile de bir ilişkisi var ama ne yazık ki tam anlamıyla takip edemedim.
Iron Fist Alexander
Konuşmaktan en çok zevk aldığım karakterlerden biri daha. İlk olarak oyunun trailerlarında karşımıza çıkan Alexander, oldukça güzel bir questline’a da sahip. Kendisi gururlu bir savaşçı ve lakabı Demir Yumruk. İlk karşılaşmamızda onu sıkışmış bir şekilde buluyoruz. Kurtarıp kurtarmamak size kalmış ama questline ı ilerletmeniz için kurtarmanız gerekiyor. Kurtardıktan sonra da önce teşekkür edip Caelid’deki Redmane Castle’a doğru gittiğini söylüyor.
Fia
Elden Ring’in en sevdiğim NPC’lerinden biri. Roundtable Hold’daki küçük bir odada yalnız başına duran bir karakter Fia. Kendisi ile konuştuğunuzda sana sarılabilir miyim tarzında bir soru soruyor ve kabul ederseniz poise’unuzu arttıran Baldachin’s Blessing isimli bir item veriyor (Yalnız dikkat edin onunla sarılmanız demek canınızın %5’ini vermek demek). Fia’nın da oldukça güzel bir questline’ı var kesinlikle kaçırmayın derim.
Ranni the Witch
Ranni yine açık dünyada karşılaşabileceğiniz NPC’lerden biri. Harika bir questline’ı olduğundan onu da buraya eklemek istedim. Kendisi bir cadı ve aynı zamanda oyundaki ana bosslardan birinin kızı. İlk karşılaşmamız Elleh Kilisesinde oluyor ancak oradaki karşılaşmayı kaçırırsanız, sizi Liurnia of the Lakes’teki Three Sisters bölgesinde bekliyor olacak.
Karakterlerin genel olarak kişilik özelliklerine inemiyorum çünkü kendileri hakkında inanılmaz bilgiler vermiyorlar veya görmüyorsunuz. Bundan birkaç ay sonra her karakterin arka plan hikayesi illa ortaya çıkar, ancak şu an için çok da bir bilgimiz yok. Haliyle de biraz daha kısa ve düz bir yazı yazdım yan karakterlerle alakalı.
OYNANIŞ
Benim için oyunlardaki en önemli şey her zaman oynanıştır. Bir oyun isterse çok kötü grafikli olsun oynanışı eğlenceliyse benim için geçerli notu alır. Peki Elden Ring’de durum ne? Bunu anlatabilmem için birazcık Dark Souls’lardan biraz da Elden Ring’den bahsedeceğim. Elden Ring’in temel oynanışı Dark Souls ile çok benzer. Dark Souls’taki oynanış dinamiği stamina’nıza dayanıyor. Takla atmanız, saldırı hareketiniz, korunmanız ve koşmanız stamina’nızı tüketiyor. Bu sebeple oyunda saldırırken veya kaçınırken daha dikkatli olmanız gerekiyor aksi takdirde karşınızdaki yaratıklar sizi cezalandırabiliyor. (KÖTÜ OYUNCU KÖTÜ OYUNCU!! NASIL STAMINA’NA DİKKAT ETMEZSİN).
Elden Ring’de de bu durumun aynısı söz konusu. Saldırırken, korunurken ve koşup kaçarken stamina’nıza dikkat etmeniz gerekiyor. Yine de sağlıklı bir oynanış anlatısı için oynanış başlığını biraz alt başlıklara bölmeyi planlıyorum. Daha doğrusu oynanışı tam anlamıyla anlatmadan önce vermem gereken tüm bilgileri size vermek istiyorum.
Sınıflar ve Statler
Elden Ring’de Toplam 10 sınıf var. Vagabond, Warrior, Samurai, Prophet, Wretch, Confessor, Hero, Astrologer, Bandit ve Prisoner. Her sınıfın kendine has başlangıç statleri var. Bu statler Vigor, Mind, Endurance, Strength, Dexterity, Intelligence, Faith ve Arcane olarak 8’e ayrılıyor. Vigor can, Mind mana, Endurance stamina ve ağırlık taşıma kapasitesi, Strength str silahları ve saldırı gücü, Dexterity dex silahları ve saldırı gücü, Intelligence büyücülük Faith incantations denilen büyülerle ve Arcane ise eşya bulma şansıyla alakalı bir stat.
Vagabond daha çok Str ve Vigor odaklı bir karakterken, Samurai daha çok Dex odaklı bir karakter. Kısaca oyun size karakter konusunda iyi bir çeşitlilik sunuyor. İsterseniz Legolas gibi bir okçu olun, isterseniz Hogwarts’tan çıkma bir büyücü olun, isterseniz de Ayıboğan lakaplı bir savaşçıya dönüşün. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Bu da oyundaki oynanışı baya değiştiriyor.
Bir de daha demin saydığım statlerin yanında ekstradan Imminuty, Robustness, Vitality ve Focus statleri de var ancak bunlara direkt olarak seviye veremiyorsunuz. Bu saydığım şeyleri arttırmanız için yeni zırhlar giyebilirsiniz veya herhangi bir state seviye verdiğinizde kendiliğinden artabiliyorlar. Imminuty, Poison ve Blight’a karşı direnç sağlıyor, Robustness, Bleed ve Frostbite’a karşı direnç sağlıyor, Focus, Sleep ve Madness’a direnç sağlıyor ve Vitality ise ani ölüme karşı dirençli olmanızı sağlıyor. Oynadığınız süreçte hangi özellik gözünüzü korkutuyorsa ona karşı güçlü olan zırhları almayı deneyebilirsiniz. (mesela ben robustness’a ağırlık vermiştim)
Oyundaki seviye sistemine de değinmem gerekirse ne kadar savaşırsanız o kadar güçleniyorsunuz. Düşmanları öldürdükçe onlardan rün düşürüyorsunuz ve bu rünlerle hem seviye arttırabiliyor hem de orda burada olan tüccarlardan itemler satın alabiliyorsunuz. Seviye arttırmanız içinse Lost Grace’lere gitmeniz gerekiyor.
Silahlar, Kalkanlar ve Talismanlar
Elden Ring’de 31 adet silah sınıfı bulunuyor. Hepsini burada belirtmem oldukça zor ancak bazılarından bahsedeyim biraz. Oyunda Yaylar, Baltalar, Büyük kılıçlar, Asalar, Devasa Büyük Silahlar, Pençeler, Normal kılıçlar, Balistalar, Kavisli Kılıçlar, Mızraklar, Baltalı Kargılar, Kutsal Mühürler ve Savaş Balyozları vs. bulunuyor. Bu silahların hepsinin kendine has oynanış tarzı var ve her silahın scale olduğu bir stat var. Kimi silah str ile kimisi dex ile kimisi faith ile scale oluyor. Bu da silah çeşitliliğinin ne kadar devasa olduğunu gösteriyor. Bu çeşitlilik ise oyunda hangi silahı kullanacağınıza dair vereceğiniz kararı baya değiştiriyor.
Oyuna Vagabond seçerek başladınız ve elinizdeki Broadsword’u sevmediniz, gidip kendinize kavisli bir kılıç bulabilir ve onunla devam edebilirsiniz ya da karakterinize bir dagger bulup inanılmaz hızlı hareket eden dexterity karakteri yapabilirsiniz. Silah konusunda mükemmel bir çeşitliliğe sahip Elden Ring.
Bu çeşitliliğin yanı sıra Ashes of War isimli bir eklentiye sahip silahlar. Bu Ashes of War’lardan yanlış saymadıysam toplam 92 tane var ve Ashes of War’lar kendi içlerinde bölünüyorlar. Eski oyunlarda silahı infuse etme diye bir özellik vardı. Bu oyunda o infuse etme özelliğini Ashes of War’lar ile halletmeye çalışmış geliştirici ekip. Bir Ashes Of War’ın hem skill hem de yatkınlık durumu var. Bu yatkınlıklar 13’e bölünüyor. Standard, Keen, Heavy, Quality, Lightning, Magic, Blood, Fire, Sacred, Flame, Poison, Occult ve Cold. Bu yatkınlıklar silahınızın statlarını değiştiriyor. Yani str ile scale olan silaha keen basarak onu dexterity’e yatkın yapabiliyorsunuz.
Skill kısmına geleceksek de Ashes Of War’ların hepsi tüm silahlara takılmıyor. Kimisi Devasa Büyük Silahları kapsıyor, kimisi yayları, kimisi asaları, kimisi pençeleri ve hançerleri vs. kapsıyor. Tabi ki kapsadıkları sınıflar birden fazla oluyor çoğunun bu da genelde istediğiniz Ashes of War’ı istediğiniz silaha takabildiğiniz anlamına geliyor. Özellikle normal boyuttaki kılıçların Ashes of War’ları oyunu oldukça zevkli hale getirebiliyor. Çok epik ve güzel animasyonları olan bir sürü Ashes of War var oyunda.
Bu başlıkta değinmek istediğim şeylerden biri de kalkanlar. Kalkanlar kendi içlerinde 3’e ayrılıyor ve bunlar küçük, orta ve büyük kalkanlar olarak geçiyor. Her kalkan belirli özellikleri belirli seviyede koruyabiliyor. Bu özellikler Fiziksel hasar, Büyü hasarı, Ateş hasarı, Yıldırım hasarı ve Kutsal Hasar. Her kalkanın bu özelliklere karşı avantajı veya dezavantajı oluyor. X kalkanı büyüye karşı %60 lık bir koruma sağlıyorsa Y kalkanı %30 luk bir büyü korumasına sahip olabiliyor. Nerde hangi kalkanı kullanacağınız bu sebepten dolayı önemli bir etken haline geliyor. Aynı zamanda Kalkanlar Guard Boost denilen bir özelliğe daha sahipler. Eski oyunlarda bu Stability olarak geçerdi, bir kalkanın guard boost’u ne kadar yüksekse korunduğunuzda kaybettiği stamina o kadar azalıyor. Aynı zamanda kalkanlara özel Ashes of War’lar da var.
Elden Ring’de silah ve kalkan geliştirmeleri de mevcut. Silahları ve kalkanları +25’e kadar yükseltebiliyorsunuz. Bu yükseltmeler silahların scale aldığı statı arttırırken aynı zamanda hasarı da arttırıyor. Kalkanlarda ise genel olarak guard boost artıyor. Yükseltmeleri smithing stonelar ile yapıyorsunuz ama bazı silahlar ve kalkanlar özel olabiliyor. Özel olanları ise somber smithing stone ile +10’a kadar çıkartabiliyorsunuz.
Oyunda aynı zamanda Talisman denilen itemler var. Toplamı 91’den fazla olan Talismanlar oyuncuya buff yükleyen yüzükler gibi düşünebilirsiniz. Eski oyunlarda yüzükler takıyorduk bu oyunda ise talismanlar kullanıyoruz. Kimisi canımızı, kimisi manamızı, kimisi taşıyabildiğimiz ekipmanı arttırıyor. Farklı farklı özelliklere sahip olan bu Talismanlardan başta sadece 1 tane kullanabilirken ana hikaye bosslarını kestikçe toplam 4 adet kullanabilecek duruma geliyorsunuz. Bir sürü farklı işe yarayan Talismanlar olduğundan hangisini kullanacağınız size kalmış.
Aynı zamanda bazı bölgelerde bazı Talismanların +1 ve +2 versiyonlarını bulabiliyorsunuz veya farklı isimlerde olan fakat birbirinin upgradei olan talismanlar bulabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse Arsenal Charm isimli talisman ekipman ağırlık kapasitenizi %15 arttırırken Great Jar’s Arsenal %19 arttırıyor. Talismanlar hakkında daha fazla anlatabileceğim bir şey yok ne yazık ki.
Spirit Ashes
FromSoftware oyunlarındaki en yeni özelliklerden bir tanesi. Peki bu özellik ne? Elden Ring’in başında bir cadıdan aldığınız Spirit Calling Bell isimli bir item var. Bu itemin yanında da ek olarak Lone Wolf Ashes denilen bir ruh itemi alıyoruz. Spirit Calling Bell itemi sayesinde belirli bölgelerde yanımızda savaşacak dostlar çağırabiliyoruz. Bu savaşçıların hepsi oyunda savaştığımız yaratıklardan ibaret. Ruhların bazılarını manayla bazılarını canınızla çağırıyorsunuz.
Silahlar ve kalkanlarda olduğu gibi bu ruhları da geliştirebiliyorsunuz. Bunu Roderika isimli npc ile konuştuktan sonra Roundtable Hold’da yapabiliyorsunuz. Yine silahlar ve kalkanlarda olduğu gibi özel olan ruhlar ve normal olan ruhlar var ancak iki ruhu da maksimum +10’a kadar yükseltebiliyorsunuz. Yükseltmeniz için ise Grave Gloveworts ve Ghost Gloveworts itemleri gerekiyor. Oyunda şu ana kadar bilinen 64 tane ruh var ancak ben bu incelemeyi yazarken bu sayı artabilir.
Ruhların savaştaki rolü de oldukça önemli. Kimisi zorluğu tam anlamıyla hissetmek için hiç ruh kullanmıyor ama ben o tarz bir oyun tarzıyla oynamadım. Bir sürü farklı ruh var ve hepsinin kendine has bir görevi olabiliyor. Kimisi saldırı odaklı, kimisi dikkat dağıtma odaklı olabiliyor. Ben kendi oyunumda Mimic Tear kullandım ve açık konuşmak gerekirse bence oyundaki en iyi ruh da bu. Kendisi sizin bir kopyanızı oluşturuyor ve sizle beraber savaşa giriyor. Hem canı yüksek hem hasarı yeterli hem de düşmanı kendine çektiği için daha rahat şekilde savaşabiliyorsunuz.
Elden Ring’de Crafting’in Oynanışa Etkisi
Evet Elden Ring’de çoğu açık dünya oyununda olduğu gibi bir crafting sistemi de var. Eski oyunlarda genelde ihtiyacımız olan itemi satıcılardan bulur ve alırdık, ancak Elden Ring’de hem satıcılardan alabiliyoruz, hem de orda burada bulduğumuz materyallerle kendimiz yapabiliyoruz.
Oyunda craft yapabilmeniz için öncelikle bir crafting kit almanız gerekiyor(Oyunun başında size nasıl alacağınızı oyun kısmen gösteriyor.) Crafting Kit sonrasında ise etrafta bulduğunuz Crafting recipe’ler sayesinde craftlayabileceğiniz itemlerin sayısını arttırabiliyorsunuz.
Peki bunun oyuna etkisi ne? Crafting’de oklar, düşmanlara fırlatabileceğiniz vazolar, kendinizde kullanabileceğiniz buff itemları ve etrafta ilerlemenizi kolaylaştıracak bazı itemler yapabiliyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse oyunda en az başvurduğum şeylerden biri crafting oldu, özellikle vazo falan yapmakla hiç uğraşmadım çünkü hiç kullanmadım, ancak siz kullanabilirsiniz haliyle vazoların ne işe yaradığını söyleyeyim. Blood, Cold, Magic, Scarlet, Rot gibi özellikleri taşıyan vazolar yapıp düşmanlara atabiliyorsunuz. Bu da o düşmana o etkileri uyguluyor ve öldürmenizi kolaylaştırıyor. Kendiniz için yapabileceğiniz bufflar ise eğer ki kötü bir durumdan etkilendiyseniz (poison, scarlet, rot, frostbite vs.) o kötü durumu yok edebileceğiniz itemler yapabiliyorsunuz veya staminanızın dolma hızını arttıran, saldırı gücünüzü arttıran itemler yapabiliyorsunuz. Onun dışında oynanışınıza çok büyük etki eden herhangi bir şey yok crafting kısmında.
Elden Ring Savaş Sistemi
Yukarıda da bahsettiğim gibi aslında Elden Ring’in temel oynanışı oldukça basit. Staminanı koru, gerektiği zaman saldır, kaçın veya parry yap. Temeli basit olan bu oynanış ise çok eğlenceli bir hale dönüşüyor oyunun içerisinde. Peki neden?
Çünkü oyuna ayrı ayrı animasyonlar eklenmiş ve birbirinden farklı bir sürü düşman var. Kimisi uçuyor, kimisi aşırı hızlı, kimisi yavaş, kimisi elinde baltalı ve zıplayıp vurabiliyor vs. Hiçbir düşman diğerinin aynısıymış gibi hissettirmiyor. Bir kaleye girdiğinizde veya açık dünyada gezinirken karşılaşacağınız düşmanın hareketlerini tahmin edemiyorsunuz bu da oynanışın oyuncuyu asla sıkmamasını sağlıyor. Aynı zamanda silahların kendine has animasyonları sayesinde elinize aldığınız x kılıcı ile y kılıcının aynı oynanış dinamiğine sahip olmadığını fark ediyorsunuz. Bu da sizi hem yeni silahları denemeye itiyor hem de sıkılmanızı engelliyor.
Silahların 3 farklı saldırı şekli var. Normal vuruş güçlü vuruş ve zıplayarak vuruş yapılabiliyor. Zıplayarak veya güçlü vuruş yaptığınızda genelde karşınızdaki düşman anlık stunlanıyor ve özel animasyonla onlara güçlü bir saldırı yapabiliyorsunuz. Aynı özel animasyonu bir kalkanla veya kılıçla karşınızdaki düşmanı parrylediğinizde de yapabiliyorsunuz. Parry’nin işleyişi oldukça basit. düşman saldırırken kalkanınızda/kılıcınızda o ashes of war varsa ashes of war tuşuna basıyorsunuz. Zamanlamayı tutturursanız karşınızdaki düşmanı parryleyip kalbine kılıç saplayabiliyorsunuz.
KeçiAt’tan bahsetmek gerekirse, Yukarıda açık dünyada gezmekten bahsederken kontrollerinin oldukça rahat olduğunu söylemiştim. Orda da dediğim gibi bazı durumlarda sapıtsa da oldukça rahat ve güzel kontrol ediliyor. Peki savaşta nasıl?
Açık konuşmak gerekirse aklıma ilk olarak Warband örneği geliyor. Normal bir şekilde KeçiAt’ın üzerinde ilerlerken bir yandan sağa doğru saldırı yapabiliyorsunuz. Bu saldırı güçlü veya normal saldırı olabiliyor. Manevra alması oldukça kolay olduğundan bir vuruştan sonra ikinci vuruşu yapmak için ekstra uğraşmanıza gerek yok. Ancak dikkat etmeniz gereken hususlar da mevcut tabi.
KeçiAt’ımızın da bir canı var ve aynı zamanda ardı ardına çok saldırı yediğinde sizi üstünüzden atabiliyor. KeçiAt ölmese bile üstünden düşmüş oluyorsunuz ve stunlanmış oluyorsunuz, bu durumda da genelde ölüme oldukça yakın oluyorsunuz. Olur da bu tarz durumlarda KeçiAt’ınız ölürse ne oluyor? Böyle bir durumda da KeçiAt’ı canlandırmanız için bir adet flask’inizden feragat etmeniz gerekiyor. Bunu yaptıktan sonra KeçiAt’a yeniden binebiliyorsunuz. Zıplamaları ve hızı sayesinde özellikle atlı ve ağır düşmanlara karşı oldukça avantajlı duruma geliyor.
Aynı zamanda eski oyunlardaki can iksiri mantığı bu oyunda da devam ediyor. Hem canınızı hem de mananızı dolduran 2 farklı can iksiriniz var. Bu iksirlerin hangilerinden ne kadar tutacağınızı Lost Grace bölgelerinde belirleyebiliyorsunuz (4 can iksiri 2 mana iksiri veya 6 can iksiri kullanabilirsiniz, bunları Lost Grace’lerde ayarlıyorsunuz)
Lost Gracelere de kısaca değineyim. Lost Graceler bu oyundaki dinlenme noktalarınız. Ancak her ne kadar dinlenme noktası desek de aynı zamanda cezalandırıldığınız noktalar çünkü ne zaman bir Lost Grace’e otursanız nerdeyse kestiğiniz tüm düşmanlar (Özel düşmanlar ve bosslar dışında) yeniden doğuyor. Ancak genel olarak dinlenme noktası desek daha uygun olur.
Bu noktalarda büyülerinizi düzenleyebilir, iksirlerinizi düzenleyebilir, Great Rune’ünüzü değiştirebilir, seviye attırabilir ve zamanı değiştirebilirsiniz. Peki Great Rune nedir? Great Rune ise ana hikayedeki bossları öldürdüğünüzde aldığınız rünler. Bu rünler size oyunda belirli artılar kazandırıyor. Kimisi canınızı mananızı arttırırken, kimisi hasar verdiğinizde canınızı tazelemenizi sağlıyor.
Bu Great Rune’lerin yanında bosslardan Rememberance adlı bir eşya da düşüyor ve bu eşyaları Roundtable Hold’daki yaşlı teyzeye götürerek bossun silahını veya büyüsünü alabiliyorsunuz. Bunu tercih etmezseniz de direkt kullanıp belirli bir miktar rün kazanabilirsiniz.
Ayrıca oyunda bir zaman döngüsü bulunuyor. Her zaman diliminde Lands Between daha farklı bir hale bürünüyor, bu da sizin stratejinizi değiştirmenizi sağlıyor. Örnek vermek gerekirse gece saatlerine özel olarak yapılmış bosslarla karşılaşabiliyorsunuz. Aynı zamanda geceleri gizli gitmek çok daha basit. Geceleri düşmanların görüşü azalıyor, bu sayede yanlarından rahatça geçip gidebiliyorsunuz. Bunlar dışında gece gündüz döngüsünün ekstra bir yararını görmedim.
Son olarak co-op ve invade kısmına bir değinmek istiyorum. Eski oyunlarda olduğu gibi Elden Ring’de de bir co op ve invade durumu mevcut. Oyundaki belirli itemleri kullanarak dünyanıza yardım çağırabiliyor, birilerine yardıma gidebiliyor veya birilerini öldürmek amacıyla onların dünyasını istila edebiliyorsunuz. Benim sevdiğim mekanikler olmasına rağmen genel olarak birilerini yanıma çağırma ihtiyacı duymadım oyunu oynarken. Ancak invade kısmını özellikle denemenizi öneriyorum.
Elden Ring’de Gizlilik, Zorluk ve Yapay Zeka
Elden Ring’de beğenmediğim mekaniklerden biri gizlilik oldu. Oyuna bir eğilme tuşu eklenmiş ve bu şekilde düşmanlara gözükmeden ilerleyebiliyorsunuz. Aynı zamanda arkalarından yaklaşıp backstab atabiliyorsunuz ancak bu çok sağlıklı bir yöntem değil. Çünkü her ne kadar oyunun başlarında gizlilikle düşman öldürebiliyor olsanız da oyunda ilerledikçe gizlilikle öldürme şansınız pek kalmıyor. Sadece belirli mekanlarda düşmanlara gözükmemek için kullanmaya başlıyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse o mekanlarda da gizliliğe çok da ihtiyacınız olmuyor. Hatta kendi oyunumda hiç kullanmadım gizliliği. Bana hem sıkıcı hem de zevksiz geldi.
Zorluktan da bahsedelim biraz. Elden Ring çıkmadan önce çok da zor olmayacağını söylüyordum, ancak beklediğim kolaylığı bulmadığımı söyleyeyim. Oyunun başları aslında oldukça rahat, ilerleyen kısımlarda ise ciddi bir zorluk söz konusu. Oyunda her yeri gezerek, her gördüğüm yaratığı keserek ilerlememe rağmen son bölümlerde ciddi anlamda fazla hasar yemeye başladım ve herkesi öldürerek ilerlemek ciddi bir eziyete dönüşmeye başladı.
Seviyem 130’dan fazlaydı ve tank bir karakter oynamama rağmen ciddi anlamda fazla hasar yemek beni şaşırttı. Eski oyunlarında oyunun sonlarına doğru çok da zorlanmazdınız, çünkü karakteriniz tam anlamıyla kasmış oluyordu. Fakat Elden Ring’de aksine oyunun sonları çok daha zorluydu. Nerde hata yaptım diye kendimi sorgulamıştım ama daha sonrasında bunu herkesin yaşadığını fark edince benle alakalı bir problem olmadığını anladım.
Zorluk kısmında Elden Ring’e bu sebepten dolayı biraz kızabilirim. Normalde adaletli bir zorluk olduğunu düşündüğüm Dark Souls oyunlarındaki zorluğu bu oyunda göremedim. Bu oyundaki zorluk resmen yapay bir zorluktu bu da biraz kalbimi kırdı.
Elden Ring’in yapay zekasında da çok büyük pürüzler görmedim. Düşmanlar genel olarak mantıklı hareket ediyor. Bazen sizi bekliyorlar ve size göre saldırıyorlar bazen de çıldırmış gibi üstünüze atlıyorlar. Her iki duruma göre kendinizi ayarlamalı ve buna göre oynamanız gerekiyor. Arada sırada saçma yerlere saldırdıklarını gördüm bunun dışında cidden dikkatimi çeken bir hata veya saçmalıkla karşılaşmadım.
Biraz da hitbox’a değinmek istiyorum. FromSoftware’i ciddi anlamda takdir ettiğim olaylardan biri de yaptıkları hitbox ve animasyonlar. Çevreye, yapılan vuruşun animasyonuna, havada olup olmamanıza ve girdiğiniz animasyona bağlı olarak vuruşu yememe şansınız var. Düşman çapraz bir kesme hareketi yaptı diyelim ancak siz o an aşağıya doğru eğildiğiniz bir saldırı yaptınız o adamın vuruşunu yemiyorsunuz veya yere vuran bir düşman var ve o yere vurduğundaki sarsıntıyla hasar yiyorsunuz. Zıplarsanız o saldırıdan kaçabiliyorsunuz. Şimdi bu çok normal gibi düşünebilirsiniz, ancak Soulslike oyunlarda daha önce zıplama olmadığından zıplamak ilk seçeneğiniz olmuyor öyle bir durumda.
Harika bir hitbox yaptıklarından dolayı bir saldırıyı yiyorsanız genelde bu tamamen sizin suçunuz oluyor ve bu da oyuna kızmaktan çok kendinize kızmanızı sağlıyor. Çünkü o vuruşu yemeyebilirdiniz, o vuruştan kaçabilirdiniz. Bu tarz zorluğa sahip bir oyunda kötü yapılmış bir hitbox yüzünden hasar yemek çok can sıkardı. Bunu çok iyi ayarladıklarını rahatlıkla söyleyebilirim.
Elden Ring’de Bosslar
Elden Ring’de toplam 120 adet boss bulunduğu söyleniyor. Bu da 120 adet farklı boss tasarımı demek ve bu inanılmaz bir şey. Diyelim ki 40 tanesi normal düşmanların boss halleri, yine de geriye kalan 80 tane boss direkt olarak yeni bir tasarım olmuş oluyor. Bu konuda FromSoftware’i övmek gerekiyor ancak çok boss demek iyi boss demek midir?
Elden Ring’in ana hikayede öldürebileceğiniz toplam 12 boss var ve hepsinin yeterince iyi bosslar olduğunu düşünüyorum (Malenia dışında). Gerek saldırı şemaları gerek epikliklerine bakarsak oldukça eğlenceli ana hikaye bossları var. Açık dünyada Evergaol isimli yerlerde dövüştüğümüz bossların da yeterince iyi olduğunu düşünüyorum, ancak mağaralarda, mezarlıklarda, kalıntıların altında dövüştüğümüz bossların geneli çok da eğlenceli değil. Ancak bu konuda çok da kızamıyorum çünkü yan görev kafasında ve 80 tane mükemmel boss yapmak çok zor. Bu sebepten dolayı geliştirici ekibe kızmıyorum ancak gerçekleri dile getirmek gerekiyor.
Mükemmel olmasalar da kötü de olduklarını düşünmüyorum ama Dark Souls 3 ve Dlc’lerinin genel olarak daha eğlenceli bosslara ev sahipliği yaptığını düşünüyorum ama dediğim gibi böyle bir karşılaştırma yapmak da doğru olmaz. Çünkü açık dünya oyunundaki 120 boss ile linear yapıda ilerleyen oyundaki 26 bossu karşılaştırmak çok mantıklı değil. Elden Ring benim için boss konusunda geçer notu aldı ancak diğer FromSoftware oyunlarına kıyasla daha zayıf buldum.
Optimizasyon, Buglar ve Kamera Açıları
Elden Ring’in en çok eleştirildiği noktaya geldik. Benim de en çok eleştireceğim nokta bu. Ultra ayarlarda rahatça 60 fps görebileceğim bir sisteme sahibim ancak oyunun grafik ayarlarını düşürmeme rağmen anlamsız fps droplar yedim. Bir bossla dövüşürken, açık dünyada gezinirken, büyük bir toplulukla karşılaştığımda veya hiçbir şey yapmadığım anlarda anlamsız fps droplar yaşadım oyunda. Böyle bir oyunda bu tarz fps droplar olması ekstra can sıkıyor, çünkü bu oyun kolay bir oyun değil ufak bir hatada ölebiliyorsunuz bu da aşırı can sıkıcı.
Bug konusunda ise oyunda sadece 1 tane bugla karşılaştım, o da oldukça ilginç bir bug. KeçiAt’a çıkarken veya inerken aniden karakter havada kalıyor ve aşağıya düşmüyorsunuz. Bir süre havada kaldıktan sonra ölüyorsunuz. Bunun dışında ekstra bir bug görmedim.
Elden Ring’in kamera açıları hakkında da şunları söyleyebilirim:
Böyle bir oyunda gerçekten mükemmel bir kamera açısı yapmak çok zor. Hem çok küçük, hem çok büyük, hem de orta boylarda bir sürü düşman var. Haliyle kamerayı neye göre ayarlayacakları söz konusu olduğunda kafamda bir soru işareti oluyor benim. O sebepten dolayı kamera açılarının yetersiz kalması benim için büyük bir dert değil ancak bunun bir eksi olduğu gerçeği değişmiyor tabi ki.
Kamera açıları belirli alanlarda inanılmaz saçmalayıp sizin hasar yemenizi sağlayabiliyor. Büyük bir düşman zıpladığında veya yer değiştirdiğinde onu takip etmek ciddi zorlaşabiliyor. Bu oyundaki eksiklerden birisiydi ama beni çok rahatsız etmediğini dile getireyim.
