Keşfe dayalı yapımların oyun endüstrisinde yeri her geçen gün artarken bahsi geçen bu türün temsilcilerinin kalitesi de aklımda hep kalan bir soru işareti olmuştur. Günümüzde bir oyunu güzel kılan elementlerin, genellikle açık dünyanın büyüklüğü ile ölçüldüğü bir skalanın halen daha var olması üzücüdür. Özellikle keşif elementlerini merkeze yerleştiren bir oyun, ilgi çekicilik ile sıkıcılık arasındaki ince çizgiyi görmeli ve bir akrobat misali üzerinde dans etmelidir.
Takipte olan değerli oyuncular bilirler ki bugüne kadar birçok text-based vari oyunu irdeledik. Nitekim bugün elimizde olan oyun, Kena: Bridge of Spirits, hem tür hem de incelemelerimiz bakımından bir mihenk taşı olarak öne çıkıyor. Keşfetmeye dayalı bir açık dünya içerisinde aksiyon ve macera dolu bir hikayesi olan bu yapım sizi, duygu yüklü ve iç ısıtan bir atmosfer ile karşılıyor.
Kena: Bridge of Spirits ne anlatıyor?
Ruh Kılavuzları, bu dünyanın ayrılmaz birer parçasıdır. Kıyıda köşede kalmış ruhları ait oldukları yerlere götürmek ve onların dolandığı Ruhlar Ormanı’nı bir denge içerisinde tutmak, onların nihai görevidir. Gelgelelim bu geleneğin en yeni temsilcilerinden olan Kena, gözetiminde olduğu ormanı ve yakın çevresini yaşanabilir kılmaya çalışmaktadır. Karakterimiz Kena ile acı çeken bir ruhu barışla buluşturmaya ve tüm florayı tehdit eden ve akabinde dönüştüren zehri yok etmek adına yola çıkıyoruz. Köyler, ağaçlar, çiçekler, kutsal heykeller ve binalar bu parazite yenik düşerken kötücül ruhları alt etmek ve onların yarattığı yıkımı temizlemek de bize düşüyor.
Öncelikle Kena hem hikayesi hem de karakteri bakımından oldukça sempatik duruyor ve oyuncunun, ne ve kim için savaştığını benimsemesine yardımcı oluyor. Geliştiriciler böylesine ciddi bir hikayeyi oyunun başından itibaren uzun uzun anlatmamayı tercih ederek riskli bir patikaya girmiş. İlerlemeniz esnasında hikayenin kimi düğüm noktaları çözülürken kimileri ise yeni sorunlar ve görevler doğuruyor. Ember Lab’in oturtmaya çalıştığı bu yöntem aslında hikayenin de oyun boyunca canlı kalmasını sağlıyor. Kimler ile savaşıldığını veya Ruh’un neden acı çektiğini bile bilmezken anlatının sürükleyiciliği merak unsuru ile ortaya konulması güç bir oynama aşkı doğuruyor. Oyun başında oyuncuya “senin görevin bu, git ve gel” demektense parça parça sunuluyor ve aynı şekilde de tadına varılıyor. Öte yandan ana karakterimiz Kena’nın kararlılığı ama aynı zamanda çocuksuluğunun altındaki masumiyeti de kendisini sevdiriyor. İlk kez yönettiğimiz karakteri çok sevdim ve hayran kaldım. Hele ki ara sahnelerde Kena’nın betimlenişi bence uzun zamandır unutamayacağımız bir başrol oyuncusunu bizlere sunuyor.
Ruhların ön plana çıktığı bu oyun, isminin yarattığı etkiye kıyasla korku dolu anlar barındırmıyor. Üstüne üstlük kötü ruhlar bile ormanın bir parçası olduğu için genellikle karşımıza zaman zaman sevimli denebilecek yaratıklar da çıkıyor. Kena’nın bu yolculuğunda “Rot” adı verilen küçük ve siyah canlılar da bizimle beraber geliyor ve yardımcı oluyor. Gidişimiz sırasında bulduğumuz Rot’lar hem savaşlarda hem de keşiflerde bizlere yardım ediyor. Kelime anlamı “çürümüş” anlamına gelen Rot’lar, mekanlarda her bir tane bulduğunuzda tetiklenen ara sahnelerde tersine çok tatlı ve minik olarak çizilmişler. Tabii ki belli mekanlara geçmeden önce Rot’lardan belli bir sayıda toplamak gerekli ki bu da sizi açık dünyada keşfe itiyor. Bazı Rot’lar hemen bulunabiliyorken bazıları ise harita içerisinde çok iyi gizlenmiş.
Keşfetme üzerine kurulu sunulan açık dünya, oyunun belli ki merkez özelliği olarak belirlenmiş. Kocaman ve capcanlı bir dünyada bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturmamız esnasında çevreye gizlenmiş objelerle de etkileşime geçebiliyoruz. Örneğin Rot’ları meyvelerle beslemek, devrilen kutsal heykelleri düzeltmek veya onları zehirden arındırmak ve sandık ile sepetleri açmak sadece bu mini etkinliklerden birkaçı olarak önümüze çıkıyor. Zorlayabilecek savaş sahnelerinden sonra ormanın derinliklerinde ne bulacağınızı bilmeden ilerlemek bana oldukça hoş görünmüştü. Elbette oynanışa pek etkisi olmayan bu etkinliklere az dikkat ederek de oyunu pekala bitirebilirsiniz ama böylelikle zaten çizgisel ve kısa olan bir oyunu daha da kısaltmış olursunuz. Buna rağmen oyuncuya da hak vermek gerekiyor zira bu tür etkinlikleri bulmak ve yapmak bir süre sonra ciddi sıkıcı hale gelebiliyor. Bütün bu açık dünya bulmaca ve oyunları ise karma ve kristal olarak adlandırılan iki puan tipi kazandırıyor. Karma, tamamen Kena’nın savaş becerilerini ve seviyesini yükseltme üzerine kuruluyken kristal puanları ise minik dostlarımızın “şapkalarının” tiplerini belirliyor. Haritalar içerisine serpiştirilmiş şapka stantlarından dostlarınıza özelleştirme amacı şirin şapkalar alabilirsiniz.
İtiraf etmeliyim ki kombat ve içeriği, beni oldukça şaşırttı çünkü bugüne kadar izlediğim fragman videolarında savaşlar beni etkilemeyi hiç başaramamıştı. Kena’nın, diğer yaratıklar ile olan savaşları gözümde yavan kalmış ve düşman ruhlar ise güçsüz gözükmüştü. Nitekim savaş sahnelerine girince ve ilk boss ile kapışınca bu düşüncelerin tamamen yanlış olduğunu anladım. Özellikle boss kapışmaları zorlu geçiyor ve dikkat etmezseniz birkaç hamlede ölebiliyorsunuz. Canavarların stillerini anlamak ve çevreyi kullanarak ona karşı taktik geliştirmek de oyunun kilit noktalarından olmuş.
Misal Rot’ları kullanarak çevrede can veren bitkilerden yararlanabilir veya canavarlara gitmelerini sağlayarak onları geçici olarak hareketsiz kılabilirsiniz. Bunları yapmak için ise onları cesaretlendirmelisiniz. Rot’ların “cesaret” puanları ise düşmanlarla ancak kapışınca dolmaya başlıyor. Zehirden korkan minikleri savaşta kullanmak da çok hoş bir detay olmuş. Kena’nın sürekli taşıdığı asa ile ardı ardına vuruşlarımız yanında onu, farklı yetenekler ile donatıp kombolar içinde de kullanabiliyoruz. Asanın aynı zamanda bir yay olarak kullanılması ise hoşuma giderken ekstra beceriler ile Rot’ları da ataklarımıza ekleyebiliyoruz. Minik ama düşmanı geçici olarak sersemleten bir Rot çekici veya okunu kim istemez ki?
Kena, hikayesi ve kombatı bakımından su gibi akıp giderken keşif elementlerinde biraz aşırıya kaçmış gibi bir ilk izlenim de veriyor. Orman, bana göre olarak kullanılması tehlikeli mekanlardan biridir çünkü özellikle de antik bir ormanın detaylı kullanımı bir süre sonra oyuncunun mekanı takip etme yetisini bozar ve kondisyonunu düşürür. Eğer oyuncu hem yatay hem dikey doğrultuda giden bir harita ile karşılaşırsa ve her bölgede keşfetmesi gereken mini etkinliklerin olduğunu görürse büyük ihtimalle bu, çoğu oyuncunun canını sıkacaktır. Buna rağmen Kena, grafiklerinin güzelliği ve büyüleyiciliği ile bu izlenimi oyun başından yıkmayı başarıyor. Uzak dağlara veya bir şelaleye bakarken bile ormanın her bir noktasını görmek için istemsizce oynamak istiyorsunuz.
Müzik ve seslendirmeye ayrıyeten bir paragraf açmam gerekiyordu. Bugüne kadar yaptığım incelemelerde belki de ilk kez oyun içi müziklere ve verdiği hissiyatını anlatmam gereği duydum. Özellikle de mağarada Ruh ile karşılaştığınız ilk sahnedeki ambiyansı dinlemenizi isterim. Kena’nın kararlı ama çocuksu sesi, mağaradan gelen melodiler ve Ruh’un çektiği acı… Ara sahneler tam bir film kalitesinde yapılmış ve seslendirmeler de bu kaliteyi daha da üste çıkarmış. E tabii ses ve grafik de birbirini tamamlayınca ortaya işitsel ve görsel bir şölen çıkıyor!
Kena: Bridge of Spirits, her yönüyle benim için çok farklı bir deneyim olurken Ember Lab’in ilk büyük çalışması olarak da beğendiğim indie yapımlar arasına ismini yazdırdı. Hikayesi ve karakteri açısından sempatik, keşif ve açık dünya bakımından merak unsurunu tetikleyen bu oyun, derin müzikler ve tatlılık ile taktik dolu aksiyon ve maceranın harmoni dolu bir birleşimi olmuş.
Artılar
- Ana karakter sempatik, hikaye ise sürükleyici
- Kombat sistemi iyi oturtulmuş
- Müzikler özgün, canlı ve temaya uygun
- Mükemmel bir açık dünyanın betimlenişi
Eksiler
- Harita fonksiyonunun yetersizliği
- Başka türdeki etkinlik ve bulmacalar da olabilirdi
Kena: Bridge of Spirits; PS4, PS5 ve Epic Games Store’a özel PC için 21 Eylül 2021 tarihi çıkış yaptı.
Kena’dan sonra okuyacak başka bir inceleme arıyorsanız klasik RPG türünün post-apokaliptik temalı iddialı yapımı olan Gamedec’e bakmanızı öneririz.