
Kimi zaman yataktan kalkmanın bile işkenceye döndüğü bir güne uyanırız. Günlerce baş kaldırmadan sürdürdüğümüz rutinler, bu sefer sadece saniyeler içerisinde gözümüzde büyür ve pes etmenin eşiklerinde dolanırız.
Ömrümüzün büyük bir kısmını “hayat” adı verilen kavramı oluşturmakla geçirirken çoğu zaman bütün bunların bir yalan mı olduğunu düşünmeden de edemeyiz. İşte o zaman bir mola vermenin zamanı çoktan gelmiştir ve geçiyordur bile. Hayat maçının bilmem kaçıncı raunduna gelmeden çalan bir zil sesi misali…
Nitekim Gamious tarafından geliştirilen ve Whitethorn Games tarafından yayınlanan Lake de her insanın amaçladığı bir yaşam arasıyla başlıyor. Geçtiğimiz sene çıkış yapmasına rağmen aklımın bir köşesinde duran yapım, bu güzide indie köşesine bir inceleme olarak eklenmeden olamazdı. Geç olsun ama güç olmasın mottosuyla Lake nedir ve ne değildir bir bakalım…

Lake ne anlatıyor?
Orta yaş krizinin ve günlük hayat memat meselesinin insan zihnine ağır gelmeye başladığı bir dönemdeyiz. Meredith Weiss, bilgisayar programcısı olarak harıl harıl iş üstünde çalışırken bir mola vermesinin gerekli olduğunu anlar.
Patronu Steve ve şirketin üzerinde çalıştığı Addit’87 programının iki hafta pekala bekleyebileceğini düşünen Meredith, doğduğu küçük kasaba Providence Oaks’a geri döner ve geçici olarak babasının eski işi olan postacılığa başlar. Posta dağıtımı duyulduğunda can sıkıcı bir iş gibi gözükse de gidilen her mekan, eski anılara olan yolculukların anahtarı olacaktır.
Öncelikle Lake, temel bir oynanış mantığı üzerine kurulu bir yapıya sahip. Küçük bir harita yardımıyla kasaba çevresinde dolandığımız ve mektupla paket dağıtımı yaptığımız oyun, teslimatları çeşitli kılmak için çok uğraşıyor. Kimi zaman gidilecek çok yer gibi gözükse de her bir dağıtımı diğerinden farklı gösteren özellikler mevcut. Örneğin mektup ya da kartpostal bırakırken Meredith’in kendisiyle olan konuşmalarına veya mektupları yorumlamasına yer veriliyor.
Paket dağıtımında ise tümüyle bir sinematik sahne anlatımı tercih edilmiş. Meredith’in çocukken tanıdığı arkadaşları veya kasaba sakinlerine kargo bırakmak, otomatik olarak onlarla diyalogları ve çeşitli yan görevleri tetikliyor.

Lokanta işleten Maureen, Meredith’in eski arkadaşı ama on yıldır iletişim kur(a)madığı Kay ya da kasabanın on altı yaşındaki mekanikeri Lori… Karşılaştığımız her bir karakterin kendine has bir kişiliği var ve bu da oyunda farklı insanlarla konuştuğumuz hissiyatını tam anlamıyla veriyor. Dolayısıyla yaptığımız iş özünde aynı olsa bile çeşitli diyalog seçenekleri ile o günün, diğerlerinden ayrılmasını sağlayabiliyoruz.
Mildred’in hasta kedisini balıkçıya götürebilecek vaktinizin olup olmaması ya da Lori’yi evinize film izlemek için davet edip etmemeniz tamamen size kalmış. Tabii isterseniz bu iki haftayı kimseye karışmadan da geçirebilir ve kimsenin isteklerini kabul etmeden de geçici işinizi yapabilirsiniz.
Oyuncunun önüne serilen diyalog seçeneklerinin derinlik içermesi de artı bir özellik sayılabilir. Elbette on tane diyalog arasından seçim yapmıyoruz ama bir karakterin size anlattığı olay hakkında yorum yapıp yapmamak gibi küçük söylemler bile detaylıca düşünülmüş. Şurası da bir gerçek ki Lake’te bunların gelişigüzel gerçekleşmesi çok başka bir hava da katabilirdi çünkü özünde her bir gün, kasabadaki karakterlerin farklı yan görevlerini önünüze koyuyor. Dolayısıyla anlatı oyunlarının belki de bubi tuzağı olarak nitelendirebileceğim unsur olan oyuncuyu “belli olan” diyaloglara zorlama problemi baş gösteriyor. Eğer karakterlere yardım etmeyip sadece mektup ve posta teslim ederseniz, büyük ihtimalle oyunun vaat ettiği çoğu şeyi göremeyeceksiniz.
Kısacası anlatı kurgusuna önem veriliyor, diyalog seçenekleri ile karakter ilişkileri derinleştiriliyor ama arkasındaki algoritma da bariz şekilde görülebiliyor.

Elbette ve ne yazık ki anlatı, günümüzde büyük bir oyuncu kesimi için önde gelen unsurlardan değil. Oynanış, hikaye derinliğinden önce istemsizce geliyor ve birçok oyuncunun ilk birkaç saat içinde karar mekanizması olabiliyor. Bu noktada Lake, oynanış açısından yenilik getirmemekle birlikte can sıkıcı hatalara da sahip. Çeşitli bugların yanında oldukça yavaş tempo oyun severi oyundan düşürebiliyor. Durgun ve sakin bir hikaye anlatmak isteyen Gamious’u içten içe anlayabiliyorum ama en basitinden kamyondan inme ve çıkma animasyonlarının eklenmesi bile küçük ama etkili bir dokunuş olurdu. Bu tür eksiklikler, hem Lake’i bir oturuşta bitirememenize hem de oyunun özensiz gözükmesine yol açıyor.

İkili konuşmalar sırasındaki sinematiklerde karakter seslendirmelerinde ise gayet iyi bir iş çıkarılmış. Mimik ve duygu değişimlerini tam olarak anlayabildiğimiz bu başarılı seslendirme kadrosu, izleyeni de hikayenin içine davet ediyor ve oyuncuyu tıpkı Meredith’miş gibi havaya sokuyor. Girdiğim her diyalogda ayrı duygular hissettim ve sanki kendim arkadaş ediniyormuş hissine kapıldım. Özellikle bu diyaloglarda doğru veya yanlış olmaması, oyun severi istediği sonu yazmasını şevklendiriyor. Öte yandan açık dünyanın daha etkileşimli olması da oyuncuyu memnun eden bir özellik olabilirdi.
Lake; Xbox One, Xbox Series X/S, PC, PS4, PS5 ve Switch için 1 Eylül 2021 tarihinde çıkış yaptı. Lake’den sonra okuyacak başka bir inceleme arıyorsanız hafif ve tatlı roguelike türündeki oyun Dreamscaper’a da bakmanızı öneririz.

Yorumumun altına buna benzer huzur verici oyunlar önerebilir misiniz? Basit bir oyun olsa da hayata dair dokunuşlarından ötürü aklımdan çıkaramadığım ve şarkılarını bile tekrara tekrar dinlediğim bir çalışma olmuş.
Tabii ki; bu tarz basit oynanışa sahip ama görselliğiyle ya da işlediği konu bakımından rahatlatan Season: A letter to the future da önerebilirim. Season’un fiyatının nispeten pahalı olması bir yana South of the Circle, A Memoir Blue, Road 96 ve Journey’i de huzur vermesi açısından önerebilirim.