Stephen King‘in öyküleri; Green Mile, The Shinning, It gibi beyaz perdeye iyi yansıtılan uyarlamalar olarak günümüze geldi. 21 Şubat tarihinde vizyona giren The Monkey filmiyle birlikte de bu uyarlamalara bir yenisi daha eklenmiş oldu.
The Monkey’nin IMDb sayfasına çok dikkatli olmasa da şöyle bir bakmıştım. The Shinning, It gibi korku-gerilim türündeki diğer Stephen King öykülerini göz önünde bulundurarak bu uyarlamanın da benzer tarzda bir kurgu ve hikaye anlatım tarzı içereceğini düşünmüştüm. Fakat kara komedi tarzını göstere göstere yüzüme çarpması çok uzun sürmedi.
The Monkey Nasıl Olmuş?
Film hakkında beni içine çeken en büyük etkenlerden bir diğeri de arka planında yatmaktaydı. Testere, Korku Seansı, Ruhlar Bölgesi gibi oldukça beğendiğim serilerin iyi filmlerinde senaristlik, yönetmenlik ve yapımcılık dahil birçok kritik rolde yer almış James Wan’ın varlığıydı. Wan’ın tüm işlerine tabii ki hakim olmasam da, The Monkey’nin izlediklerim arasından eğlenceli tarzıyla rahatça aradan sıyrıldığını söyleyebilirim.

Komedi unsurunu önümüze sunan dizi-filmlerdeki temel unsurlardan basitlik ve sadelik, The Monkey’nin çok da alışık olmadığımız kara mizah tarzını yutturabilmesi adına iyi kullanılmış. Büyük ihtimalle +18 yaş sınırına takılmamak için çok uçuk konularda espri kullanılmasa ve dalga malzemesine dönüştürülmese de yapım; yer yer cinsiyetçi diyaloglar, klişe senaryo matematiklerini goygoya alma gibi unsurları ustaca olmasa da fena yedirmemiş. Günümüzdeki politik doğruculuk ve popülizmin getirdiği sıradanlıklar dünyasında bunu istemem ne kadar adil bilemesem de şahsen biraz daha agresif ve iğneleyici bir diyalog tarzı beklerdim.
Spoiler içeren film kitap kıyası:
Ayrıca kitabın, insanı muallakta bırakan sonu da filmde daha kesin bir şekilde bitmiş. Hem filmi izlemeyen hem de kitabı okumayanlar için sürpriz kaçıran bir element olacak belki ama iki eser arasındaki bazı farklılıklardan da söz etmek isterim.
Orijinal öykünün sonu filme nazaran insanı biraz daha şüphede bırakıyordu. Kitapta maymuna ne olduğuna tam olarak ölüp ölmediğine karar vermek okuyucuya bırakılmıştı. Lakin filmde maymunun hâlen daha yaşadığını ama ana karakterimiz Hal’ın yanında durduğunu görüyoruz.

Farklılıklardan devam edecek olursak eğer, filmde kitaptaki bazı hikaye parçalarının çıkarılması ya da değiştirilmesi gibi durumlarda mevcut. Mesela yine orijinal eserin sonunda maymunla girilen mücadele, bir gölde fırtınalı bir hava eşliğinde o has “korku” atmosferine uygun olarak gerçekleşiyor. Ayrıca yetişkin Hal’ın gördüğü bazı sanrılar ve maymun ile bire bir yaşadığı bazı etkileşimler de, büyük ihtimalle yapımdaki süre kısıtlılığından dolayı yer etmemiş. Böylelikle filmde bu tür gergin ve karanlık atmosfere sahip anlardan kitap hâline oranla az sayıda bulunuyor. İşin komedi kısmını sağlamak üzere yapıldığını göz önüne aldığımızda, filmin neden bu tonda ilerlediğini az da olsa anlayabiliyoruz.
The Monkey’nin mizahi kısmının üzerinde çok durduk ancak film, barındırdığı alt türlerden bir diğeri olan splatter horror – kan ve vahşiliğin öne çıktığı görsel korku- kısmını da fena olmayan bir şekilde yansıtmış. Her ne kadar yakın zamanda çıkmış benzer tarzdaki The Substance kadar olmasa da rahatsız edici ve yer yer insanın içini bir hoş yapan birçok sahne The Monkey’de mevcut. 1,5 saatlik uzun olmayan süresine ve küçük yaş sınırına rağmen yeterli düzeyde sahne bulunuyor.
Uzun lafın kısası, The Monkey filmi klasik korku-gerilim film deneyimlerinden sıyrılarak nispeten farklı ve izlemesi eğlenceli bir yapım olmayı başarmış. Bu sene; Return to Silent Hill, Until Dawn ve 28 Years Later gibi korku filmleriyle çokça öne çıkacak olan korku-gerilim yapımları zincirinin ilk halkası olarak güzel bir yer edindi.
Hollywood’da benzer tema ve tarzda izlediğim birçok işten sonra, son dönemde izlediğim The Substance ile beraber bende iyi izlenim bırakan bu türdeki filmlerden biri oldu The Monkey. Şayet izleyecekseniz büyük bir beklentiyle gitmemeniz iyi olacaktır.