Instagram ana sayfam genellikle birçok tatlı kedi ve onların komik davranışlarını içeren videolarla doludur. Kedileri severim ve sokakta bir kedi gördüğümde genellikle onların beni anlayabildiğini düşünürüm. Nitekim bir kedi olarak oynayabildiğim bir indie oyun görürsem de mutlaka oynamaya çalışırım çünkü, neden olmasın?
Copycat, hikayeye sırtını dayayan ve oldukça kısa süren bir oyun olmasının yanında sokakta her gün karşılaştığımız bir canlı türüne empati duyabilmemi sağladı. Türün sevdalıları için karmakarışık duygular hissedeceğiniz bir yolculuk desem pek de yanılmış olmam.
Copycat ne anlatıyor?
Bir kedinin gözünden tanıklık ettiğimiz Copycat, Olive isimli yaşlı bir kadının bizi barınaktan sahiplenip evine götürmesiyle başlıyor. Olive, yaşından dolayı evde arkadaşlık duyabileceği birisine ihtiyaç duyuyor ve biz de ona ve yeni evimize ısınmaya çalışıyoruz.
Ancak zaman içinde Olive, yanlışlıkla bize tıpatıp benzeyen başka bir kediyi eve alıyor ve böylelikle sahibimiz tarafından terkediliyoruz. İşte bu noktada sokağa olan yolculuğumuz başlıyor ve Dawn (sahibimizin bize verdiği isim) olarak sahiplenilmek, terk edilmek ve ait hissetmek gibi temaları benimseyip anlamaya çalışıyoruz.
Öncelikle oyunun özünde bir yürüme simülasyonu olduğunu söylememde yarar var. Anlatının yoğun olduğu bu yapımda sınırları keskin bir hikaye var ve bunu Dawn’un gözünden izliyoruz. Dawn’un düşündüklerini sessiz bir biçimde ekranda yazı olarak görürken aynı zamanda bir anlatıcı da bize eşlik ediyor ve zaman zaman bizi yönlendiriyor. Keskin bir hikaye diyorum ki Dawn’un o an ne hissettiğine veya neye karar verdiğine oyuncu olarak bir etkide bulunamıyoruz.
Bir yürüme simülasyonunu öne çıkaran etmen oynanıştan ziyade ana hikaye (senaryo kalitesi), hikayenin akıcılığı ve anlatı tarzıdır. Oynanış ikinci etmende kaldığından dolayı bu kısımların kaliteli olmasını ve verilmek istenen duyguların oyuncuya etkili bir şekilde geçmesini beklerim. Bu noktada Samantha Cable ve Kostia Liakhov da iki geliştirici olarak iyi bir iş çıkarmışlar.
İki geliştiricinin daha önceden bir çocuk kitabı gibi pek çok farklı mecrada ürünü olduğundan dolayı bu hikayenin de masalsı, eleştirel, duygu dolu ve ağızda tat bırakıcı şekilde olduğunu bekledim.
Düşüncelerimin de doğru çıktığını söyleyebilirim. Dawn olarak önce sahipleniliyor, doğamızın gerektirdiği vahşilikten uzaklaşıyoruz. Evden kaçma düşüncelerimiz bulunuyor ve Olive’ın tavırlarını umursamıyoruz. Ardından Olive’e ve verdiği güven duygusuna bağlanıyoruz. Ancak başka bir kedi bizimle tıpatıp aynı olduğu için tekrardan sokaklara dönüyoruz.
Elbette bu hikayeyi anlatmak yazıyla çok kolay ama kendinizi Dawn’un yerine koyduğunuzda bunun ne kadar kalp kırıcı ve yıkıcı bir olay olduğunu anlıyorsunuz. Olive’e olan bağlılığımız birden oluşmuyor. Bu değişim oyunda yavaş yavaş temellendiriliyor. Bir sekansta bahçeden kaçmayı düşünürken bir başka sekansta Olive sabah odasından çıkamadığı için kapısının önüne çöp kutusu avımızdan bir ödül getiriyoruz.
Alışmaya çalışan bir kedi, kimlik çatışmasındaki bir insanla çok benzer tutulmuş bu oyunda. İhanet, terk edilmek, insan sıcaklığına alışmak ve sevmediğimiz bir insana geri dönmek… Oyunda Dawn’un hareketlerini insanlarla özdeşleştirdiğim çok duygu var ve kedilerin de gerçek hayatta olayları böyle yorumlayabildiklerini düşünmek istiyorum. Şahsen absürt bulmadım ama elbette bir kedinin nasıl hissettiğini tamamıyla bilemeyiz.
Kendinizi ne zaman açılacağı bilinmez bir kapının önünde çaresizce miyavlayarak düşünün. Sokak hayatına uyum sağlayabilecek misiniz? Derdinizi anlatamıyorsunuz ve kendinizden başka kimse sizin gerçek sahiplenilmiş kedi olduğunu bilmiyor…
Terk edilme ve ihanet, Dawn’un kendi benliğini de anlamaya yardımcı olan kilit temalar olarak öne çıkıyor. Oyun, oyuncuya verdiği duygular ve sorgulattığı olaylar ile hikayesini sürükleyici hale getiriyor. Dolayısıyla hikayenin son anına dek bir benlik çatışması ve bir yere ait olamama hissiyatı var. Sokaklarda özgür bir kedi olmak veya bir yere aidiyet duygusuyla doğanıza aykırı davranmak…
Bu benlik çatışması da aslında hikayenin gelişmesine yardımcı oluyor. Dawn’un hareketlerinde ve düşüncelerinde baştan sona değin bir değişme oluyor. Değişim de hikayede verilmek istenen çok büyük bir tema. Dawn ve Olive arasındaki ilişki ve oyunun sonuna dek bu ilişkinin devam ettirilmesi ve değişime uğraması izlemesi çok keyifliydi. Oyunun son sahnesinde bir yutkunmadım değil.
Hikaye kısmında sevdiğim bir nokta da rüya anlarının çok olması. Rüya kavramı gerçek hayattan hemen kendini ayırt ediyor çünkü Dawn’u bir panter olarak görüyoruz. Doğal yaşamı arzulamasının somut bir hali olarak rüyada koşturuyor ve evden kaçma isteğimizi görüyoruz. Ancak hikaye ilerledikçe ve ihaneti tattıkça rüyalar da birer kabusa dönüyor. Dolayısıyla hikayenin de çok katmanlı olmasını sevdim ve oldukça hoş bir tat kattığını düşünüyorum.
Tatlı grafikler eşliğinde seslendirmenin de olduğu bu yapım pek “bir oturuşta” bitirilmek için uygun olmayabilir. Şahsen oyun üç saatte bitse de hikayeden yer yer sıkıldığımı söylemek isterim. Oyunun hikayesi yavaş akıyor ve bir tempo sorunu da var. Özellikle oyunun sonuna yaklaştıkça bitirmek için daha sabırsızlandım ama bu heyecanlanmamdan değil bitirmeye çalışmak istememden dolayıydı.
Dawn olarak Olive’a nasıl yaklaşacağımızı seçebiliyoruz. Hikaye esnasında birçok yerde seçimler yapıyoruz ama bu seçimler hikayeye etkileyen tarzda değiller. Örneğin Olive bizi çağırırken onu tırmalamak veya tıslamak gibi kediye özgü hareketler arasından seçimler yapıyorsunuz. Hareketler yanında Olive’ın dediklerine karşı diyalog seçimleri de var ama hangi opsiyonu seçerseniz seçin sadece miyavlayabiliyorsunuz (e yani).
Örneğin hızlı bir kovalamaca sahnesinden sonra nispeten küçük bir alanı keşfedebileceğiniz bir sekans geliyor ve artık içinizde keşfetmeye yönelik istek kalmıyor. Gittiğiniz yerlerde Dawn’un düşüncelerini sadece yazıyla görüyorsunuz. Bu yazıların bazıları mizah yönünden güçlü olsa da insanı sıkabiliyor.
Bunun dışında oyunu biraz da belgesel tadında vermeye çalışmışlar ve dış ses anlatıcıyı bir Nature Expert, doğa uzmanı olarak seçmişler. Bazı anlarda kedilerin avcılığı hakkında bilgi veriyor ama bazı anlarda da Dawn ile konuşuyor ve hatta onu yönlendiriyor. Bir dış sesin gerekliliği konusunda karışık düşüncelerim var çünkü tamamen neyi nasıl anladığımız oyuncuya da bırakılabilirdi. Ama birkaç sahnede de o sahnenin duygusunu iyi hissettirdiğini düşünüyorum.
Oynanış kısmında neler var?
Yapım, anlatı ve hikaye yönüyle öne çıktığı için oynanış kısmında yalın kalıyor. Birçok yerde kedi olarak serbestçe gezinebiliyorsunuz. Olive’in evi, park veya bahçe gibi yerlerde top veya vazo gibi etkileşime girebileceğiniz sınırlı sayıda eşya var. Kedi olmak deyince akla gelenler tabii ki de masadan eşya devirmek, evi birbirine katmak, tuvalet kağıdı yırtmak, kuş avlamak ve tehlikelere karşı tıslamak ve pati atmaktır demi? Kısacası bir kedinin yaptığı her hareketi burada bulabilirsiniz.
Hikayenin gidişatı esnasında bu bahsettiklerim birer mini oyun gibi veriliyor. Örneğin göletten balık yakalamak için balık hangi yönden geldiyse ona göre klavyeden tuşa basarak pati atmanız gerekiyor. Bir başka kediye racon keserken doğru noktada tuşa basmanız gerekiyor ki sesiniz gür ve tehditkar çıksın. Aynı şekilde diğer oyunlar da birer quick-time event ayarında yapılmış. İlerlemek için bu oyunları oynamanız gerekiyor ve çoğunlukla klavyeden bir tuşa basmaktan ibaret.
Oyun üç saat gibi çok kısa bir sürede bitse de bu mini oyunlar ilerledikçe biraz sıkabiliyor çünkü aynı oyunları oynayıp duruyorsunuz. Bunun yanında en üzüldüğüm nokta bu oyunlarda yanlış bir tuşa bastığınızda veya belirli zaman içinde tuş kombinasyonunu yapamadığınızda bir cezalandırmanın olmaması. Bu durumu fark ettiğimde ne kadar üzüldüğümü siz tahmin edin çünkü oyuna olan bir etkinizin olmadığı anlamına geliyor bu.
Örneğin sokakta üç kediye karşı savunmaya çalışıyorsunuz ve ekrandaki tuş kombinasyonunu kısıtlı zaman içinde girerseniz senaryo gereği kediye tıslayıp hamle yapabiliyorsunuz. Ancak başarısız olduğunuzda hiçbir şey olmuyor. Yalandan bir animasyon veya bir reaksiyon bile gelmiyor. Aynı oyun yine başlıyor. Tekrar başarısız olduğunuzda bu sefer zaman ayarı da kapanıyor. Bu sırada hiçbir animasyon veya diyalog girmiyor ve o anda mini oyunun bir ağırlığının olmadığını anlıyorsunuz.
Oynanış kısmında takdir ettiğim bir nokta ise hikaye ortalarında farklı bölüm tasarımlarına yer verilmiş olmasıydı. Örneğin bir köpekten kaçtığımız anda oyun, Subway Surfers misali bir endless runner moduna girdi ve kamera da ona bağlı olarak Dawn’un arkasına geçti. Elbette engellerden kaçınmak için de şerit değiştirmeniz gereken bir oynanış ortaya çıktı. O anki sekans kısa olsa da oynanışa farklı bir hava kattı ve bunu gerçekten beğendim.
Bunun dışında basit parkur gerektiren farklı bölümler de vardı. Oynanış, hikaye boyunca kendisini sürekli tekrar etmemeye çalıştı ve başka yollarla da hep taze kalmaya çalıştı. Geliştiricileri bu noktada tebrik ederim çünkü farklı bir şey denemek için çabaladıklarını göstermişler.
Oyunun bir eksisi de yine oynanış kısmında bulunuyor. Dawn’un kontrolleri ne yazık ki hiç oturaklı değil ve kaygan hissettiriyor. Özellikle zıplarken istediğiniz yere atlayamıyor ve atlayacağınız yeri tutturamıyorsunuz. Animasyonlar da hem göze hoş gelmiyor hem de tam bir bug yuvası. Yanlış yere atladığınızda takılı kalmanız veya başka şeylerin yaşanması çok olası.
Tuşa bastığınızda anda oyunun bunu algılaması bazen gecikebiliyor. Hızlıca oynamayı oyun da kaldıramıyor diyebilirim. Kamera hareketleri de oldukça sıkıntılı diyebilirim. Özellikle bazı yerlerde objelere ya da çevredeki eşyalara yakın yürürken kamera sapıtabiliyor.
Teknik kısımlar, optimizasyon ve son yorumlar
Optimizasyon kısmında bir sorun yaşamadım ama oyunun başlarındayken bir ara oyun inanılmaz şekilde kasmaya başladı. 5-10 FPS arası gidiyor ve hareketler veya animasyonlar arası oldukça delay bulunuyordu. Adeta bilgisayarım kitleniyordu çünkü ne görev yöneticisini açabilmiş ne de oyunu kapatabilmiştim. Delice bir durumdu ama bir daha yaşamadım. Ancak optimizasyonun daha iyi olması gerekiyor zira zaman zaman kısa süren ve yukarıda dediğime ek FPS düşüşleri de yaşadım.
Spoonful of Wonder tarafından geliştirilen ve Neverland Entertainment ve Nuuvem tarafından yayınlanan Copycat, 19 Eylül 2024 itibariyle çıkmış bulunuyor. Eğer okuyacak farklı bir inceleme arıyorsanız Harry Potter: Quidditch Champions incelememize de göz atabilirsiniz.