Yıllardır merakla beklenen Death Stranding 2 nihayet karşımızda! İlk oyunun yarattığı tartışma ortamı sonrasında ikinci oyunun nasıl bir yola gideceği ilgi uyandırıyordu. Bakalım ikinci oyun da yaptıkları ve yapmadıkları ile bizleri yeterince tatmin edebildi mi?
İlk oyuna kısa bir bakış
İlk oyunu oynamayanlar için minik bir özetle başlamak istiyorum. Böylece Death Stranding 2’nin incelemesinde bahsettiklerim daha rahat anlaşılabilir.
Death Stranding her ne kadar küçük bir bebekle kargo taşıdığımız uzun ve klasik bir yolculuk oyunu gibi görünse de temelde kendine ait bir evreni keşfetme maceramızı anlatıyor. Yolculuk boyunca, yalnızca Amerika’daki bağımsız sığınaklarda hayatlarına devam eden insanların iletişim kurmasını sağlamakla kalmıyoruz. Aynı zamanda Sam Bridges; BB (taşıdığımız bebeğin adı) ve insanlığın hayatlarına dokunmak için kurulmuş olan Bridges’ın geçmişini de öğreniyoruz.
Birbirinden farklı temalardaki dış mekanlarda hem yaratıklar ve işgalcilerle hem de zorlu hava şartları ile mücadele ediyoruz. Oyunun A noktasından B noktasına gitmek şeklindeki tekdüze mekaniğinin, bu tarz bir yapıyla ilk kez karşılaşanları zorladığı bir gerçek. Bu formülle işlenen görev çeşitliliği, oyuncuya büyük bir amaç verilmesi ve aynı zamanda oyuncunun hikayeye olan etkisini hissedebilmesi nedeniyle sıkıcılıktan ziyade oldukça eğlenceli bir oyuna dönüştürüyordu.
Yolculuk boyunca yer yer yan karakterlerin hikayelerini izliyor, doğanın zorluklarıyla bol bol mücadele ediyor. Görevler boyunca karakter gelişimlerine de yer veriliyor ve böylelikle Sam ve BB’nin kurduğu bağa şahit oluyorsunuz. İşte bu yüzden ilk oyun insanın hatrında yer elde etmeyi başarıyordu.
Death Stranding 2 hikayesi ve oyun yapısına etkileri
Death Stranding 2’nin hikayesine yoğunlaşmadan önce süresine değinmekte fayda var. Yan görevlerle oyalanmazsanız yaklaşık 40 saat civarında bitiyor. Maalesef bu oyun süresinin yarısından çoğunda hikayeyi hiç merak etmedim. İlk 8-10 saat her şey çok güzel ilerliyordu. BB ile olan ilişkimiz, göreve çıkmak zorunda kalmamız vs. derken ilgimi oldukça çekmişti. Lakin yaşanan bazı olaylar sonrasında ilk oyunun hikayesine o kadar çok benzemeye başlıyor ki insan aynı oyunu tekrar oynuyormuş gibi hissettiği için hikayeyi merak edemiyor.
Death Stranding 2’deki ana kötümüz ve ana görevimiz zaten ilk oyunla aynı. BT evrenine ışınlandığımız sekanslar da ilk oyunda olduğu gibi yine askerlerle çatışma temalı. BB ise yine küçük bir kapsülün içinde taşınıyor onun büyük halini yalnızca oyunun başında görebiliyoruz. Yeni yan karakterler eklenmiş ancak bu karakterleri ilk oyundaki kadar yakından tanıyamıyoruz çünkü esas odak hep ana hikaye. Yalnızca görevler hakkında konuşmalar yapıyoruz bu da diğer karakterlerle kurduğumuz bağların yüzeysel kalmasıyla sonuçlanıyor. Mesela ön planda olan karakterlerden Tomorrow, Fragile ve Rainy ile ilgili sinematik sayısı o kadar sınırlı ki karakterlerine dair net bir bağ kuramıyoruz. Karakterlerin çok eşsiz hatta belki de bizden daha efektif özellikleri var ancak Death Stranding 2 boyunca doğru düzgün etki dahi etmiyor.
Karakterlerden kopuk bir biçimde yalnızca kargo taşıyor, sinematik izliyor ve tekrar kargo taşıyoruz. Sinematik kısımlarında da onların hayatlarına dair anlatımlar oldukça yetersizdi. Hikaye ise öncesinde belirttiğim gibi ilk oyunla çok benzer bir şekilde ilerliyor yalnızca son saatlerde ilgi çekici olmaya başlıyor. Başka bir eksi ise ilk oyunun aksine, hali hazırda bildiğimiz evrenin yeterince genişletilememiş olması.
Death Stranding 2’nin görevlerine gelecek olursak, ilk görevden itibaren sizi araç kullanmaya zorluyor. Bunun sebebi de ilk oyuna göre daha uzak konumlar arasında seyahat etmeniz. Araç kullanımının yoğun olmasından sebep genelde daha düzgün yollar tercih edilmiş ve gitmeniz gereken rotalar net bir şekilde çizilmiş. Bu noktada da ilk oyuna kıyasla daha kolay bir seyahat sizi beklediği için bir noktadan sonra eğlenmemeye başlıyorsunuz. Lakin bunu daha keyifli bulacak oyuncular da olacaktır elbet.
Görevleri tamamlayıp Avustralya kıtasını tek tek bağlıyor olmanıza rağmen bu görev dışında dünyaya hiçbir katkınız olduğunu hissetmiyorsunuz. Kargoyu al A noktasından B noktasına araç kullan, teslimatı yap ve teslimat sonrası ana üs açtığın bölgeye ışınlan, sinematik izle tekrarla.. İlk oyuna kıyasla daha fazla işgalcilerle savaşma görevleri eklenmiş. Bununla beraber oyunun aksiyon tarafını kuvvetlendirmek istemişler ve gayet de başarılı olmuş. Fakat düşman yapay zekasının pek de iyi olmaması gizli gitmenizi anlamsız kılıyor. Herkesi doğrudan öldürerek ilerliyorsunuz bu da gizliliğin anlamını yitirmesine sebep oluyor.
Boss savaşlarındaysa sizi devasa yaratıklar karşılıyor. Birçok oyunda olduğu gibi burada da zayıf noktalarını açığa çıkarıp yaratıklarla savaşıyor ve üstün gelmeye çalışıyorsunuz. Bu yaratıklarla savaşmanız için herhangi bir hazırlık yapmanıza da gerek yok çünkü savaş alanında dilediğiniz kadar silah ve iyileştirme eşyası bulunuyor.
Görevler tamamladığında da her zaman olduğu gibi hologramlar ile diyalog kurmanız gerekiyor. Oyuna yenilik olarak seçim yapabildiğiniz diyaloglar getirilmiş ancak AAA bir oyun olmasına karşın oldukça yüzeysel kalmış. Hatta oyunun belirli bir bölümünde olumlu ve olumsuz iki seçenek arasında seçim yapmanız gerekiyor:
Olumsuz yanıt verdiğinizde sinematik en başa dönüyor ve olumsuz seçenek ortadan kalkmış, olumlu seçeneği seçmek zorunda bırakılmış oluyorsunuz. Bu şekilde etkisiz bir diyalog sistemi oyuna neden eklenmiş hala anlamış değilim.
Müzik, Ses Ve Grafikler
Death Stranding 2’nin müziklerini besteleyen ekipte pek çok tanıdık isme rastlamak mümkün: İlk oyundan bildiğimiz Fransız şarkıcı ve söz yazarı Woodkid ile Metal Gear Solid V: The Phantom Pain’de de çalışmış İsveçli besteci Ludvig Forssell, bu oyunda da yer alıyor.
Atmosferi kuvvetli kılmak doğrultusunda konsepte uygun hazırlanan müzikler, oyunun hissiyatını çok daha yüksek bir noktaya çıkarıyor. Özellikle müziklerin ritmindeki değişimler ile kargolarınızı teslim etme zamanınızın yaklaştığını veya artık güvende olduğunuzu anlamak mümkün. Bu noktalarda bestelerin daha sakin ve rahatlatıcı bir tınıda oluşu oyuna çok güzel yedirilmiş. Yine de değinmekte fayda var ki, müzikler genelde kargo teslimat bölgesinin yakınlarında çaldığı ve siz de çoğunlukla araç kullandığınız için kulak kabartmadığınız müddetçe kısa bir müzik deneyimi yaşıyorsunuz. Bunun dışında kalan bölgelerde çalan müzikler ise oldukça keyifli bir deneyim sunuyordu.
Bir diğer atmosfer unsuruna değinecek olursak, Death Stranding 2 oyunculara muhteşem bir görsel şölen sunuyor. En ince detaylarına kadar özenle çalışılmış grafikler ve mekan tasarımları oyunun en kuvvetli yönü diyebilirim. Tasarım dilinin gücüyle oyundaki duyguları nasıl daha iyi yansıtabileceklerini kesinlikle çözmüşler.
Nehirlerin yükselmesi, kum fırtınaları, şimşekler, depremler gibi olaylar oyuncuya yaşattıklarının yanı sıra o kadar gerçekçi duruyor ki ekran karşısında büyüleniyorsunuz. Yolculuklarınızda karşılaştığınız dağ manzaraları, nehirler, BT alanları gerçekten muazzam gözükmesi bir yana aynı zamanla oyunun evreniyle çok güzel bir uyum yakalamış. Hiçbir görüntü size oraya ait değilmiş gibi hissettirmiyor. Yağmurun toprağa değdiği anı ya da terk edilmiş bir otoyoldaki beton çatlağını izlemek bile başlı başına bir deneyime dönüşüyor.
Karakter modellemeleri hakkında konuşmasak haksızlık etmiş oluruz. Death Stranding 2 teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanıyor. Karakter modellemeleri, animasyonlar ve
jest-mimiklerin kullanımı olağanüstü. Karşınızda bir insan varmış gibi böylesi gerçekçi gözüken karakterler oluşturulması takdire şayan.
Kojima Productions tarafından geliştirilen ve Sony Interactive Entertainment tarafından yayınlanan Death Stranding 2:On The Beach , 13 Haziran 2025 tarihinde çıkış yaptı. Eğer farklı bir inceleme okumak istiyorsanız The Alters incelememize göz atabilirsiniz.
