Capcom, özellikle son yıllardır mükemmel işler çıkartıyor ve her çıkardıkları işle beraber de beğeni kazanmaya devam ediyor. Dragon’s Dogma 2 serüveni ise biraz farklı başladı diyebiliriz. Oyun içi belirli eşyaları gerçek parayla da satın alabiliyor olmak bazı oyuncuları kızdırdı ve oyun dünyasındaki ilginç dramalardan birini ortaya çıkardı. Tabii ki ben bu incelemede bu dramadan ziyade doğal olarak oyunun eksilerinden ve artılarından bahsedeceğim. İncelemeye de geçmeden önce her zaman olduğu gibi oyunla alakamı anlatmak istiyorum.
Dragon’s Dogma 2 benim için tamamen yeni bir sayfa diyebilirim. Bu oyunu inceleyeceğim için ilk oyuna 15 dakika bakıp, sonrasında da 2. oyuna girişimi yaptım. Kısacası ilk oyununu oynamamış birinin gözünden Dragon’s Dogma 2’yi okuyacaksınız. Oynanış kısımlarına da aşırı detaylı el atmayacağım, normalde yaptıklarımdan daha farklı bir inceleme olacak. Şimdiden iyi okumalar diliyorum.
Dragon’s Dogma 2 Hikayesi
Bir RPG oyununun en önemli özelliklerinden biri sizi oyuna bağlayacak bir hedef belirtmesi ve bu hedef uğruna oyunculara güzel bir hikaye yansıtmasıdır. Dragon’s Dogma ise bu amaç kısmını mükemmel hallediyor. Siz bir Arisen’sınız (Bir nevi seçilmiş kişi) Great Dragon tarafından kalbi sökülen ve ona meydan okuyacak o seçilmiş kişi…
Oyunun girişinde bir madende Pawn adı verilen hizmetkarlarla beraber çalışırken bir Medusa/Gorgon’un saldırısına uğruyorsunuz. Silahınızı kapıp Medusa ile savaşmaya başlarken Pawn’lardan birinin sizin gerçek Arisen olduğunuzu söylemesiyle beraber orada bulunan bir Griffin ile beraber oralardan uzaklaşıp kaybolmuş hafızanızın peşinden gidiyor ve Arisen gizemini çözmeye çalışıyorsunuz.
Oyun başlangıçta size hikayeyi çok da açmıyor. Lakin etraftaki NPC’ler ile konuşarak ve etrafı gözlemleyerek nasıl bir dünyada olduğunuzu az çok anlayabiliyorsunuz. Asıl şehre geldiğinizdeyse oyun, aslında bayağı bir Game of Thrones hikayesine dönmeye başlıyor. Normalde sadece bir adet Arisen olması gerekirken şu an tahtta oturan kralın da Arisen olduğu iddia ediliyor. Bununla birlikte ekstra olarak bir de taht oyunlarıyla uğraşmaya başlıyorsunuz. Taht oyunlarıyla uğraşmanızdaki ana sebeplerden biriyse aslında Arisen’ların tüm krallıklara hükmedecek kişiler olmasından kaynaklanıyor.
Oyun size hikayeyi olabildiğince yavaş verdiğinden bazı kısımlarda ana temelden çok kopabiliyorsunuz. Özellikle oyun temelinde bir yol hikayesi olduğundan yolda geçirdiğiniz uzun vakitlerden ötürü politikalarla çok ilgilenemeyebiliyorsunuz ama oyun size ara sahneler ve metin tabanlı içeriklerle hikayeyi aktarmaya özen gösteriyor. Etrafta bulduğunuz bazı notlar ve bölgelerse sizi oyunun dünyasına ekstra çekmeyi başarıyor. Yine de hikaye anlatımında olağanüstü bir işçilik ne yazık ki yok.
Oynanış
Bu tarz ucu açık uzun oyunların oynanışından bahsetmek beni oldukça yoruyor. Çünkü Oynanış kategorisi altında sizlere şu an açıklayabileceğim 300 farklı olay varsa, oyunu az daha oynarsam bu sayı muhtemelen 500’e çıkacaktır. O sebepten dolayı çok önemli kısımlardan kısa kısa bahsedip genel hissiyattan söz edeceğim bu noktada.
Dragon’s Dogma ilk çıkışında kendisinden belli bir ölçekte söz ettirmeyi başarmıştı. Bunlardan biri düşmanlara aynı Shadow of the Colossus’daki gibi tırmanabiliyor oluşumuzken, diğeri ise Pawn sistemiydi. Ben önce Vocation(Sınıf) tarafıyla başlayıp daha sonrasında Pawn tarafına kayacağım. O yüzden oynanıştaki ilk alt başlığımız Vocation olacak. Lakin o başlıklara geçmeden önce oyunun temel oynanışı yakın dövüş, okçuluk ve büyücülük olarak 3’e ayrılıyor. Her oynanışın kendince bir tarzı var ve kendi içlerinde çeşitleniyor. Sınıflarda neler yapılabildiğini az çok anlatacağım.
Vocation(Sınıflar)
Oyun çoğu RPG gibi içerisinde farklı farklı sınıflar bulunduruyor. Lakin bunu başlangıçta bilerek kısıtlayıp, oyunun ilerisinde çeşitlendiriyor. Aslında oyunda toplam 10 adet sınıf bulunuyor ama başlangıçta sadece 4 tanesini seçebiliyorsunuz. Bunlarsa klasik Fighter, Mage, Archer ve Thief. Fighter ve Mage’te ilerleyen kısımlara geldiğinizde bu sınıfların farklı varyasyonları olan Warrior ve Sorcerer sınıflarını açabiliyorsunuz. İlerleyen kısımlardaysa Hibrit sınıflar bulabiliyorsunuz. Bunlar ise Trickster, Mystic Spearhand, Magick-Archer ve Warfarer. Dragon’s Dogma’nın en güzel yaptığı şeylerden biri bu 10 sınıfın da gerçekten birbirinden bağımsız yeni bir oynanışa sahip olması.
Örnek vermek gerekirse Fighter kalkanlı kılıçlı daha defans odaklı bir sınıfken bunun advanced versiyonu olan Warrior savunmadan ziyade çift elli koca kılıcınızla düşmanları ağır saldırılar yapıp etrafı dağıtmanıza yarayan bir sınıf. Oyunun özellikle en keyifli kısımlarından biriyse bu sınıflar arasında çok rahat bir şekilde geçiş yapabiliyorsunuz. Her sınıfın 10 seviyesi var ve her seviyede o sınıfa özel yeni pasif ve aktif yetenekleri açabiliyorsunuz. Bu da o sınıfların kendi içinde de oyununuzu çeşitlendirmenize yarıyor.
Sınıflar arasında geçişin güzel olmasındaki ana sebeplerden biri, oyundaki Rift Crystal(RC) ile diğer sınıfları oldukça ucuza açabiliyor olmanız. Diğer sınıfları açtığınızda da başlangıç silahlarını ve zırhlarını direkt olarak envantere ekledikleri için de o sınıfı direkt kullanmaya başlayabiliyorsunuz.
Kısaca hiçbir zorluk yaşamadan her sınıfı rahat rahat deneyebilirsiniz. Ayrıca yukarıda bahsettiğim pasif yetenekleri direkt olarak ana karakterinize eklediğiniz için Fighter’da açtığınız belirli pasif özellikleri karakterinize ekleyip, Warrior’da açtıklarınızla beraber de kullanabiliyorsunuz. Mesela ben Fighter devam ederken Warrior’dan aldığım Vitality özelliğini Fighter karakterimde de kullanmaya devam ettim. Bu da kendi yarattığınız karakteri yine farklı noktalara çekebilmenizi sağlıyor.
Oyun karakterinizi bir sınıfla sınırlamanızdansa hepsinin karmasını oluşturup, ona göre etrafı keşfetmeye çalışın demiş. Bence bu oyunda mükemmel bir şekilde işlenmiş ve gerçekten her oyuncuya en az 50-100 saat civarı bir oynanış çeşitliliği sunulabilmiş. Özellikle her sınıfın kendince aktif yetenekleri olduğundan da dövüş kısmında oldukça güzel hareketler ortaya çıkarabiliyorsunuz. Capcom bu noktada gerçekten aşırı takdir edilesi bir iş ortaya çıkarmış.
Pawn Sistemi ve Main Pawn
Capcom’un bir diğer aşırı takdir edilmesi gereken nokta ise Pawn sistemi. Yıllardır oyunlarda yanınızdaki NPC’lerden şikayet eden bir oyuncuysanız, en azından Dragon’s Dogma’da içiniz rahatlayabilir. Dogma’nın hikayesinde Pawn’lar Arisen isimli seçilmiş kişinin sözünden çıkmayan sadık hizmetkarlar. Main Pawn’ınızla beraber yanınıza diğer oyunculardan da iki adet Pawn alıp yolunuza devam edebiliyorsunuz. Açıkçası ilk oyunu oynamadığım için bu sistemden daha önce haberim de olmamıştı. Keşke daha önce haberim olsaymış da Dragon’s Dogma’ya daha erken girseymişim dedim. Pawn sistemi oyunun eğlencesini resmen üçe katlamış. Önce Main Pawn’dan daha sonraysa diğer pawnların neler yapabildiğinden ve diğer özelliklerden bahsedeceğim.
Main Pawn aslında oyunda size net bir şekilde eşlik edecek tek Pawn diyebilirim. Tipine, sınıfına, silahlarına ve zırhına siz karar veriyorsunuz. Mesela ben kendi Main Pawn’ımı Fighter olarak başlattım sonrasında tanklayabilmesi adına da Warrior’a döndürdüm. Lakin oyuna yeniden başlayacak olsaydım kesinlikle Mage veya Sorcerer yapardım. Bunun sebebiyse Warrior’ın kötü olmasından ziyade Sorcerer ve Mage’lere çok işimin düşmesi. Main Pawn’ınız sizinle beraber seviye atlıyor ve gelişiyor ancak yanınıza aldığınız diğer iki Pawn o şekilde gelişemiyor. Haliyle Rift stonelardan girdiğiniz Rift bölgesinde istediğiniz şekilde bir Pawn bulamazsanız bazen sorun yaşayabiliyorsunuz. Ben oyunun çok minik bir kısmında yaşamıştım bu sorunu ama toplasanız 1 saat sürmemiştir.
Diğer Pawn’lara gelince aslında daha demin bahsettiğim Rift Stone’larda bulabiliyorsunuz kendilerini. Rift bölgesine girdiğinizde sizin gibi oyuncuların oluşturduğu Main Pawn’ları yanınıza alabiliyorsunuz. Bu Pawn’ların hem güzel yanları hem de eksik yanları var. Güzel yanları olarak sizin seviyenizden yüksek bulabiliyorsunuz ve eğer ki sizin daha önce yapmadığınız, görmediğiniz bir şeyi kendi oyununda gördüyse size bu konularda yardımcı olabiliyorlar.
Mesela “x” görevini siz yapmadınız ama o Pawn’ın sahibi olan oyuncu yapmış. Siz eğer ki Rift Stone’dan o Pawn’ı yanınıza alırsanız sizi o göreve doğru daha rahat götürebiliyor veya etrafta sizin bulamadığınız sandık vs. varsa sizi oralara yönlendirebiliyor. Eksi olarak ise bu Pawnların silahına, zırhına ve seviyesine karışamıyorsunuz.
Ben başlangıçta 1 Fighter 1 Warrior 1 Archer 1 Mage olarak ilerledim. Sonrasındaysa Archer yerine Sorcerer aldım yanıma ve bir süre de böyle devam ettim. Daha sonraysa yeni özelliklere sahip diğer Pawnlarla takılma şansım oldu.
Pawnlar ile ilgili en sevdiğim özelliklerden biriyse sürekli konuşmaları oldu. Aldığınız aksiyonların çoğuna tepki vermelerinin yanı sıra kendi aralarında da sohbet ettiklerini gördüm. Bu da onların yanımdaki düz botlardan ziyade yanımda dolaşan karakterler hissini yaşattı. En sevdiğim diyaloglardan biri ise şuydu: ” Yahu benim asıl Master’ımın partisindeki tüm Pawnlar kadındı nedense…” falan yapmalarıydı. Bu cümlelere olan karşılıkları da ara sırada değişmesi sayesinde bir noktaya kadar kendini tekrar etmiyordu. Bunu çok güzel kurtardıklarını düşünüyorum.
Pawn Inclination ve Specialization
Pawnların ayrıca dört farklı Inclination’ı var. Bunlar Kindhearted, Calm, Simple, Straight Forward. Hepsinin kendine göre artıları ve eksileri var. Kindhearted aşırı nazikken, Straight Forward daha bağımsız hareket eden Pawnlar olabiliyorlar. Bu da onların diyaloglarını ve davranışlarını değiştiriyor.
Aynı zamanda oyunun en önemli özelliklerinden biri olan Specialization’larla birleştirilebiliyor olması çok güzel bir özellik. Altı adet Specialization var oyunda Chirurgeon, Logistician, Forager, Hawker Woodland Wordsmith ve Aphonite. Bunlar ekstra olarak Pawn’ların Inclination’ına göre ekstra artılar sağlayabiliyor. Mesela Simple Pawn’lar etrafta bir şeyler toplayabiliyor, Logistician’lar ise genelde 2 3 materyali birleştirip yeni yararlı bir ürün ortaya çıkarıyor. Bir Pawn hem Logistician hem de Simple olursa bayağı işlev görmeye başlayabiliyor. Bu şekilde de oldukça çeşitli bir Pawn topluluğuna sahip olabiliyorsunuz.
Pawnlar hakkında diyebileceğim son şey ise size görev noktasında yardım etmelerinin vs. yanı sıra, siz offline bir durumdayken veya değilken aynı sizin ekstra iki Pawn’ınız olması gibi farklı oyuncularının ekstra Pawn’ı olup işi bittiğinde size geri dönmesi olabilir. Geri döndüğünde o oyuncunun verdiği hediyeyi ve itemları getiriyor, ekstra olaraksa o adamla yaşadığı şeyleri size aktardığı için bazı yerlerde bulamadığınız sandıklar vs. varsa onlara doğru sizi yönlendirebiliyor.
Açık Dünya ve Görev Dizaynı
Oynanış noktasındaki son başlığa geldik. Dragon’s Dogma 2 çok dolu dolu bir oyun. Ben bu incelemeyi yazarken, hala daha oyunda yeni şeyler bulunmaya devam ediyor ve uzun bir süre daha edecektir. Bu doluluğun en güzel sebebiyse açık dünyasının dolu dolu olmasından kaynaklanıyor ama bu açık dünyanın kesinlikle ciddi sorunları da var. Teker teker hepsini irdeleyeceğiz.
İlk olarak açık dünyanın iyi özelliklerinden bahsedip daha sonrasında kötü yanlarından bahsedeceğim. Öncelikle potansiyel olarak ciddi bir Elden Ring açık dünyası olabilecek bir dünya karşılıyor bizi. Dopdolu, her kenarında bir şey bulabildiğiniz, keşfin sürekli sizi ödüllendirdiği, her köşesinden görev ve düşman fışkıran keyifli bir dünyası var. Gittiğiniz yollarda karşınıza çıkacak düşmanları kestirememek (en azından ilk birkaç saat için), karşılaşacağınız şeyleri bilememek, yolda gördüğünüz NPC’lere yaptığınız yardımlar, karşılaştığınız büyük yaratıklala savaşlarınız, etraftaki köyler, kasabalar ve mağaralar olsun gerçekten çok dolu dolu hissettiriyor ama bu açık dünyanın en büyük eksisi kesinlikle ama kesinlikle seyahat mekaniği.
Şimdi biraz dizayn tercihine laf edeceğim gibi olacak ama olsun, gerçekten bu dizayn tercihini hiç beğenmedim ve mantıklı da bulmadım. Oyunun tümü yollarda geçiyor ve bu yollarda sürekli farklı düşmanlar, yeni eşyalar bularak ilerliyorsunuz. Lakin bu yolları sadece koşarak geçiyorsunuz. Koşu hızı ise bu büyüklükte bir harita için fazlasıyla yavaş kalıyor. Özellikle sürekli düşmanlarla karşılaşmanız sebebiyle de bu yolculuklarınız olması gerekenden daha da yavaş sürüyor. Oyunun ilk saatlerinde bu keyifli olsa da artık 30. saatte sürekli aynı goblini, Cyclops’u veya Harpi’leri kesmek gerçekten bezdirebiliyor.
Bu noktada keşke bir bineğimiz olsaymışı en az 50 kere dedim herhalde ve hala da diyorum. Bir binek bu oyunu gerçekten Elden Ring noktasına dahi getirebilirdi o derece güzel çeşitliliğe ve yeniliğe sahip bir oyun Dragon’s Dogma 2. Çünkü oyun sizi zaten büyük yaratıklarla karşılaştırdığında istemsiz içinizden onlarla savaşmak geliyor, hareketlerini öğrenesiniz geliyor. Bineğiniz olduğunda da o düşmanla savaşmaktan kaçmak yerine yine çoğu oyuncu ona saldırmayı tercih ederdi veya bu tercihi oyuncuya bırakabilirdi direkt yapımcılar. Çünkü ben istersem o ejderha ile Cyclops ile Chimera ile dövüşmeyip direkt olarak koşarak da uzaklaşabilirim. Yine aynı şekil düşmanlardan da koşarak kaçabiliyorsunuz. Madem bunu engelleyemediniz keşke bir binek koysaydınız da etrafı çok daha rahat gezseydik ve keşfetseydik diyorum.
Bu oyundaki Fast Travel mantığı biraz daha farklı. Bu da bir dizayn tercihi ve oyunun yapısına aslında oldukça da uygun bir tercih bu. Oyunda ferrystone denilen bir eşyanız var ve bu eşya dünyanızda Port Crystal ismi verilen kristallerde çalışıyor. Aynı zamanda bu ferrystone eşyası oyunda sınırlı sayıda yani bu taşı istediğiniz kadar kullanamıyorsunuz. Tabii ki bunun sebebi de oyuncunun yollara daha çok düşmesini sağlamak. Bence bu oyuna göre iyi bir dizayn bile sayılabilir bu ama keşke binek olsaymış…
Bu arada bu Port Crystalleri oyun içerisinde bulabilmenizin yanı sıra ekstra yanınızda da taşıyabildikleriniz oluyor. Bu taşıdıklarınızı mapte bir yerlere koyup oralara da ışınlanabiliyorsunuz. Eğer ki bir yere sık uğruyor ve oradan fast travel yapamıyorsanız, Port Crystal ile kendinizi rahatlatabilirsiniz.
Ekstra olarak bir de Oxcart isimli taşıtlar var. Bu taşıtlar şehirden şehire yolculuk yapıyor bir nevi bir fast travel mekaniği. Bunlara da 100 gold verip direkt olarak gideceği şehre gidebiliyorsunuz. Oxcart’ların tek sıkıntısı genelde yolculuklarında saldırıya uğramaları.
Ekstra olarak açık dünyada kamp yaparken, fast travel kullanırken vs. Aniden düşman saldırısına yakalanabiliyorsunuz. Bir tavernada dinlenirken bir düşman saldırısı yüzünden o köyün sakinlerinin tamamını ölü bulabiliyorsunuz. Bu tarz etkinlikler çok fazla var ve oyuna çok güzel bir renk katıyor. Kesinlikle böyle şeyler sayesinde ekstra keyif aldım Dragon’s Dogma 2’de. Ayrıca bu tarz olaylar sayesinde de her oyuncunun deneyimi tamamen farklı olabiliyor. Bu sayede de oturup konuşurken sen ne yaptın? Nasıl yaptın muhabbetleri oldukça keyifli oluyor.
Kamp yapma kısmındaysa karakterleriniz dinleniyor ve yemek vs. pişirdiğinizde ekstra olarak geçici yükseltmeler kazanabiliyorlar. Aynı zamanda partinizdeki Pawnlar ile sohbet de edebiliyorsunuz. Lakin ne zaman kamp yapsanız etraftaki düşmanlar tekrardan canlanıyor ne yazık ki.
Son olarak açık dünyada yeterince düşman yok ne yazık ki… 1.saatte kestiğiniz goblin ve Harpi’yi 35.saatte de kesiyorsunuz. Bu noktada ekstra yeni düşman tipi göremiyorsunuz. Harpi’nin daha güçlüsü, Goblinlerin daha güçlüsü, Lizardlar, Haydutlar ve büyük yaratıklarla karşılaşıyorsunuz. Bu şekilde baktığınızda az çok yeterli hissettirse de ne yazık ki her yolculuğunuzda karşınıza çıktıklarından bir noktadan sonra kendilerini tekrar etmek zorunda kalıyorlar.
Lakin Goblinlerin uzun çalılarda pusu kurması, hiç beklemediğiniz anlarda yukarıda uçan öylesine bir Griffin’in size saldırması, resmen tuzağa çekermişcesine kaçan yaratıklar ve hemen ardından karşınıza çıkan Ogre/Minotaur/Cyclops vs. çok uzun süre oldukça eğlenceli anlar yaşatacaktır.
Görev tasarımına gelirsek. Görevler kendi içlerinde oldukça değişiklik gösterebiliyor. Kimi görev şu kayıp şunu buldan ibaretken bambaşka bir şeye dönüşebiliyor, kimi görevde gizlice şunu yap tarzı bir şey deniliyor ve az çok girmemeniz gereken yerlere giriyorsunuz, kimi görev bir yerlerde şu kadar yaratık var onları temizle cinsinden. Tamamen bambaşka görev tipleri de mevcut tabi ki.
Görev noktasında Dragon’s Dogma 2 beni kesinlikle tatmin etmeyi başardı. Sadece bazı görevlerde çok fazla birilerine rapor vermeniz gerekiyor ve bu da görevin süresini sakız gibi uzatıyor. Mesela X karakterinden aldınız görevi, Y bölgesine gitmeniz gerekiyor, Y bölgesine gidip işi halledince X karakterine geri dönüyorsunuz ama bu sefer farklı bir şey falan isteyip oraya gönderebiliyor. Yukarıdaki seyahat kısmındaki şikayetimden de anlayacağınız gibi aynı yolu tekrar dönmek oldukça can sıkıcı olabiliyor. Onun dışında görev dizaynını oldukça sevdim.
Özellikle beni özgür bırakışı oldukça hoşuma gitti. Mesela oyunu oynayan diğer 3 arkadaşımla konuşurken bir görevi hepimizin farklı geçtiğini öğrendim. Bir görevde hapishaneye sızıp bir adamla konuşmanız gerekiyor. Konuştuğum 3 kişi de bu bölümü farklı bir şekilde bitirmiş. Ben hapse girdikten sonra tüm gardiyanları dışarı çekip hepsini kestim ve öyle bitirdim, bir başkası gardiyanlar gibi giyinip bitirmiş, bir diğeri de gizlice hemen gitmiş girmiş konuşmuş adamla vs. Bu tarz bir çeşitlilik sağlayan RPG oyunlarına ben bayılıyorum. Size bir görev veriliyor ve nasıl yapacağın söylenmiyor nasıl yapacağın tamamen sana kalmış. Bu noktada gerçekten mis gibi bir iş var karşınızda. Yaptığınız seçimlerinse belirli noktalarda hikayeye etki ettiğini az çok görüyorsunuz.
Aslında bu diyeceklerimi en başta anlatmalıydım ama önce en önemli kısımlardan bahsetmek istedim. Oyunda bir Stamina’nız ve bir canınız mevcut. Açık dünyada koştukça, dövüştükçe doğal olarak staminanız azalıyor. Düşmanların üstüne çıktığınızda da aynısı geçerli. Ancak oyunun önemli özelliklerinden biri gri can mevzusu. Canınız sürekli tam dolmuyor. Ne kadar hasar yerseniz o kadar gri canınız gidiyor ve gri canınız bir yerde dinlenene kadar maksimum canınızı temsil ediyor. Eğer ki kamp veya han kullanmadan uzun süreler yolculuk yaparsanız canınız muhtemelen %100 yerine %50 %60’larda geziyor olacak. Bu da yolculuğunuzun zorluğunu oldukça arttıracaktır.
Ekstra da bazı materyalleri ve iyileştirme itemlerini combine ederek yeni itemlar yapabiliyor, silahlarınızı ve zırhlarınızı güçlendirebiliyorsunuz. Ayrıca size ekstra özellik sağlayan yüzüklere de sahip olabiliyorsunuz. Son olarak da ikinci bir save slotu yoktu ben oynadığımda yapabilecekleri en büyük saçmalıktı bu. Hatta sırf bu olay yüzünden 7 saatlik ilerlemem gitti onu bug kısmında anlatacağım. Güzelce söveceğim kızacağım.
Grafik ve Atmosfer
Ben oyunu PS5’te deneyimledim. Açıkçası benim oynadığım zamanda herhangi bir grafik ayarı yoktu direkt olarak oyunun içerisine attı. Bazı dokular pek bir PS4 dönemi duruyordu. Lakin ben grafikleri özellikle RPG oyunlarında çok dert etmediğim için sorun yaşamadım ama kesinlikle tam anlamıyla yeni nesil bir grafik yok bu oyunda. Yine de belirli mekanlarda gözünüzü doldurmayı başarıyor oyun. Belirli lokasyonlarda ulan ne güzel yapmışlar dedirtiyor.
Atmosfer anlamında da bölgeden bölgeye ciddi değişim sağlayan hoş bir iş çıkarmışlar. Mesela Melve şehrinin o yıkık dökük karamsar halini oyun oldukça güzel anlatmayı başarmış. Bir yandan da daha olumlu gözüken bölgeler de çizebilmeyi başarmış. Yine de Dogma’nın atmosferi genel olarak kasvetli, renk seçimleri ve tasarımları sayesinde bunu net bir biçimde oyuncuya hissettirebiliyor. Genel olarak bayağı başarılı buldum atmosferi. Rahatsız olduğum herhangi bir şey göremedim.
Sesler ve Müzik
Ses tasarımı noktasında neyin nerden geleceğini bariz bir şekilde anlayabiliyorsunuz. Bir Griffin yukarıdan üstüme inecekse bunun 15 saniye öncesinde çıkardığı seslerden bunu anlayabilmek beni bayağı keyiflendiriyordu. Genel olarak bu tarz şeylerle çok karşılaşıyorsunuz. O yüzden benim tarafımda ses kısmı bayağı 10/10 hissettirdi.
Müzik tarafındaysa açıkçası 30 saat boyunca neredeyse hep aynı savaş müziğini dinledim ama sıkılmadım. Bence bu güzel bir işçilik olduğunu kanıtlıyor. Ben genel olarak Dogma’nın müziklerinden keyif aldım.
Buglar ve Optimizasyon
Şimdi gelelim benim en çok kızdığım noktaya. Öncelikle optimizasyondan bahsedeceğim sonrasında da bug kısmında biraz yapımcılara söveceğim. PS5 tarafı PC tarafına göre 20 kat daha optimize şekilde çıkıyor karşımıza. PS5’te çok büyük efektler dışında ciddi bir kasmayla karşılaşmadım. PC tarafında insanlar bayağı NPC öldürmeye başlamıştı ama PS5’te böyle bir sıkıntıyla hiç karşılaşmadım, hatta genel olarak oyun bayağı yağ gibi aktı.
Bug tarafında klasik karakterlerin etrafa takılmaları, yapay zekanın sapıtması gibi durumlarla karşılaşıyorsunuz ama asıl dert kesinlikle oyun bozan bir bugın olmasıydı. Oyunda belirli yükseklikten düştüğünüzde ölüyorsunuz ama kalkanınızın üstüne düşerseniz bir tık ölme şansınız azalıyor.
7 saatlik bir yolculuk yaptım ve Batahl kısmına geldim. Daha herhangi bir Inn’de dinlenme şansı bulamadım çünkü öyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Oyunda karşılaştığım ilk Golemle ve Chimera ile savaşmıştım oraya gelene kadar. Doğal olarak daha dinlenemediğim için de canım %50 sularındaydı. Yüksek bir yerdeydim ve kenarda chest vardı. Chest olduğum yerin azıcık altında duruyordu ve Chest’e atladığımda oyun save aldı. Chest’i açtım ama geri zıplayamadığımı farkettim. Tek çare aşağı zıplamaktı ama aşağı zıpladığında da karakterim %100 şekilde ölüyordu kalkanla insem bile. Orada kapana kısıldım Port Crystal olmadığı için de herhangi bir yere dönemedim. Tek bir save slotu olduğundan ve save aldığından dolayı da load save yapamadım. Tek yapabileceğim şey Load inn rest demekti ve bu da o 7 saat yaptığım yolculuğun çöp olması demekti. Bu sayede 7 saatlik yolculuğum tamamen çöp olmuştu. Böyle bir bugla karşılaştığım için kudurup birkaç gün oyunu bıraktım. Geri dönüp ilerlemek cehenneme dönüştü benim için.
Capcom tarafından geliştirilip yayınlanan Dragon’s Dogma 2, 21 Mart 2024 tarihinde çıkış yaptı. Okuyacak başka bir inceleme arıyorsanız Lightyear Frontier incelememize göz atabilirsiniz.