Koca bir haftanın yorgunluğunu omuzlarımızdan atmayı kim istemez ki? Kapının arasından sinsice bakan sorumluluklar, bizi olduğumuz yere mıhlar. Tatili hak etmiş olmanın verdiği mutluluk, bitmemiş işlerin altında kolayca ezilir.
Merak etmeyin, Pazar gününüzü biraz olsun rahatlatacak ve size huzur verecek bir terapi ile karşınızdayım. Oturduğunuz yerden gezmenizi sağlayacak bir program olan Gezgin Gamer’ın Seyir Defteri’nde bugünün planı, The Witcher 3‘ün Novigrad şehrinde turistik bir gezi içeriyor.
Gezgin Gamer’ın Seyir Defterinin Yadsınamaz Şehri: Novigrad
Redania Krallığı içerisinde özgür bir şehir olan ve bu nedenle krallığın yönetimine tabi tutulmayan Novigrad, kıtadaki en büyük liman kentlerinden biridir. 30.000 nüfusun üstünde bir şehir olmasının yanında demirci ve oduncu gibi nice zanaatkarlara ev sahipliği de yapar.
Novigrad’ın upuzun kalın taş surlarının yanından geçerken dışarıda küçük ve sakin kasabalar bizleri selamlar. Kentin modernizmi ile köyün romantizmini ayıran bu sur, tarihte asla aşılamamıştır ve bunu da Oxenfurt Akademisi’nin düşünceli mimarlarına borçludur.
Tahta, taş ve tuğladan yapılmış evler surların yakınlarında düşük gelirli halkı bağırlarına basarlar. Kadınlar çamaşır yıkar, çocuklar ise ortalıkta koşuşturur ve kimi zaman çamurlu yollarda yuvarlanır. Keskin kokular burnunuza kadar gelirken Roach bile hüzünlü bir “Prrr” çeker.
Hatırlıyorum da ilk Novigrad’a gelişimde kentin kalabalık yerlerine gitmek istememiş ama arka sokakları olabildiğince keşfetmeye ve her bir sapakta neler olduğunu görmek istemiştim. Tekinsiz insanlar köşe başlarında sizi süzüyor, pelerinli adamlar kulağınıza bir şeyler fısıldıyor, tavuklar ise korkuyla kaçışıyor. Para kesenizin bir saniye sonrasında toz olabilmesi, belki şehirden aldığınız hazzı arttıran bir başka sebep.
Eternal Fire isimli dini kültün üyelerinin insanları etrafına toplayıp vaazlar verirken görmek, şehir meydanına yaklaştığınızın ilk işaretidir. Hierarch Meydanı tam önünüzdedir; sokak şarkıcıları, elindeki balıktan kar etmek isteyen ve bu yüzden pazarlık yapan satıcılar, jonglörler, etrafa korku salan Novigrad gardiyanları… Şehir buram buram yaşıyor!
Taş kaldırımlardan giderken Vivaldi’nin bankasının yanında demirci ve zırh ustalarını görürsünüz, herkes kendi işindedir. Kitap satıcıları kapısının önüne çömelmiş otururken meydandaki iki büyük tahta kazık, bir ibret mesajı yayar. Cadı olduğu düşünülenlerin eşyalarıyla birlikte yakılması, şehrin büyüye karşı nasıl baktığını sosyokültürel şekilde özetler. Cadı avcılarının da kendilerine özgü giysileriyle dolaşması, Triss gibilerin daha gizemli yaşamasına sebebiyet verir.
Meydanın kuzeydoğusunda Kingfisher Tavernası’nı görürüz. Olivier’in yönettiği mekan; Gwent, harika şaraplar ve canlı müzikle müdavimlerini mest eder. The Wolven Storm şarkısıyla dinleyeni olduğu yere çökerten Priscilla da burada çalar. En gevşek insanlar bile kaderin bir türlü buluşturamadığı bu ikiliye göz yaşı döker.
“Limanda gün batımını izlemek harika bir stres atma yöntemi.”
Meydandan aşağı doğru kendinizi verdiğinizde liman bölgesine giriş yapmış olursunuz. Koca koca adamlar harıl harıl iş yapmakta, teknelerle oynamaktadır. Hele ki güneş batarken buraya geldiyseniz manzaraya doyum olmaz. The Golden Sturgeon Tavernası, Kingfisher’a kıyasla daha alt tabakanın uğrak alanıdır. Bir el Gwent’in yanında denizcilerle birkaç bardak ale içmek kadar sakinleştirici bir aktivite olamaz.
İki adayı birbirine bağlayan St. Gregory’s Köprüsünden geçerken tekrardan bizi satıcılar ve sokak göstericileri karşılar. Köprü, adeta alt ve üst tabakanın bir sınırı rolünü üstlenir. Kötü kokular, kavgalar ve iri yarı pis insanlar yerlerini güzel giyimlilere bırakır. Herkes biraz daha yavaş yürür. Koyu renk paleti değişmiş ve canlılık artmıştır.
Evler daha bir bakımlı ve lüks iken erkeklerin girince bir daha çıkamadığı konsomatrisler de üst Novigrad’ın bitki örtüsünü oluşturur. Passiflora, Rosemary and Thyme gibi yerler, kaçamak sevdalılarıyla dolup taşar. Crippled Kate’s bile limana yakın yerde olmasıyla kendini kurtaramaz ve sadece 10 tane fahişeyle iş yapar.
Tepeyi tırmanırken nihayet Elector Meydanına ve tüm şehrin en yüksek noktası ve tüm krallığın en büyük tapınağı olan Eternal Fire Tapınağı’na ulaşırsınız. Etkileyici bir manzara, dua eden insanların arasında tapınağın içerisindeki aleve hayranlık duymamak ise elde değil. Mermer korkuluklardan uçsuz bucaksız denize bakarken günün hiç bitmemiş olmasını dilersiniz.
Novigrad’ın taş sokaklarından geçerken öyle ya da böyle halkın bir şekilde yaşadığını görmek uyum sağlamanızı kolaylaştırır. Bu şehrin bir sakini olmasanız da sizi sarmaladığı hava belki birçok oyunun başaramayacağı derecede kalitelidir, havaya sokar. Hatırı sayılır birçok oyun sever, Novigrad’a ulaştığında en az birkaç gününü burada geçirir ve Witcher meselelerini bir kenara bırakır.
Değerli okurları Novigrad’ın dinginliği ile canlılığı arasındaki eşsiz dengeyle baş başa bırakıyorum, belki şehri bir kez daha gezmenin vakti gelmiştir de geçiyordur. Gezgin Gamer’ın Seyir Defteri’nin sonraki bölümlerine dek keyifli haftalar efenim…