“Hayat bir film şeridi gibi gözümün önümden geçti” derler ya, yıllar geçtikçe daha çok anlıyoruz bu tabiri. Doğumumuzdan yaşadığımız son güne kadar sanki aralıksız bir film çekiliyor. Mutluluk dolu anlar; hüzün, endişe ve hayal kırıklığının hüküm sürdüğü vakitlere adeta çanak tutuyor. Tıpkı arabanın camından seyre daldığımız tepeler gibi bir yukarı çıkıyor bir aşağı iniyoruz, ta ki düzlüklere gelene dek…
Nitekim bir başkasının hayatını yaşadığımız, onun geçmiş dolu izleriyle seçimlerine yön verdiğimiz bir yapım olan South of the Circle da bende tam bu izlenimleri uyandırdı. Hayat denilen meşgale, iyisiyle kötüsüyle indie oyunda karşımıza seriliveriyor.
South of the Circle ne anlatıyor?
1964 yılının Antarktika’sına gidiyoruz… Hem fiziken hem ruhen soğukluk hissettiğimiz bu zaman ve mekan diliminde kendimizi, karakterimiz Peter ile koca bir hiçliğin içinde çaresizlik içinde buluyoruz. Uçağımız, korkunç bir tipi içerisinde kara saplanmış durumdayken pilot Floyd’un bacağını kırmasıyla işler daha da sarpa sarıyor. Peter; yardım için önünde duran ve aralıklarla yanıp sönen kırmızı ışığa doğru giderken kendi geçmişini ve buraya nasıl geldiğini düşünüyor…
Öncelikle yapımın hikaye adına ilgi uyandıran bir girişi bulunuyor. Giriş sekansından sonra Peter’in geçmişine de flashback (geriye dönüşler) aracılığıyla tanıklık etmeye başlıyoruz. Tipi ortasında bir debelenme, aniden sımsıcak bir havada tren garına doğru giden bir yürüyüşe evirilebiliyor.
Üstelik geçmiş ve şimdiki zaman arasındaki geçişler oldukça doğal, beklenmedik ve kimi zaman şaşırtıcı bile kurgulanmış. Örneğin Peter terk edilmiş bir eve girerken ışığı açmak istediğinde oyuncu kendini, üç sene önce karakterin çalışırken yakmış olduğu masa lambası anında buluyor.
Dolayısıyla oyunun hikayesi ve kurgusu adına ciddi bir emek verildiğini söyleyebilirim. Öte yandan hikaye gidişatını inceleme içerisinde anlatmak ise benim için zorlu bir deneyim zira oyun, çoğu yerde geçmişe dönüyor ve Peter’ın 1964’teki yaşadıklarından öncesini anlatıyor. Elbette tüm hikayeyi anlatamayacağım ama karakterimizin nerede çalıştığını ve hayatının aşkı Clara ile nasıl tanıştığını da Soğuk Savaş teması ile bunun getirdiği zorluklarla görmüş oluyoruz.
Gelelim yapımımızın oynanış kısmına ve yaptığımız seçimlere… Hikayenin bir sürü yerinde ekranda beliren yuvarlaklara basarak seçim yapabiliyorsunuz. Her seçimin kendine özgü bir rengi ve şekli bulunuyor. Örneğin “Panik, Aklı karışık, Endişeli” için kırmızı ve titreyen bir buton tasarlanmışken “Yardımsever, Dürüst, Açık” için yeşil ve sakin hareketler sergileyen bir buton seçilmiş. Oyunun ilerleyen bölümlerinde de farklı duyguları gösteren butonlar da tanıtılıyor.
Bu butonlar, o anda Peter’ın ne gibi davranışlar göstereceğini ve neler söyleyeceğini belirliyor. Görmüş olduğum farklılıklar adına konuşmak gerekirse Peter’ın “samimi” oluşuyla (dikdörtgen bir resim şeklinde) “yardımsever” oluşu arasında hem diyalog hem de küçük animasyon farklılıkları mevcut. İlginç bir şekilde, diyalog anında Peter iki seçenekten birisinde bazen çekingen hareketlerde (örneğin yere bakmak ya da saçını ellemek) bulunuyor. Belki oyunun genelinde çok ciddi farklılıklar olmasa da o anda neler konuşulduğuna ve Peter’ın davranışlarına da dokunmuş oluyoruz.
Bunların yanında bir de basit çizimler olan butonlar mevcut ki bunlar Peter’ın hikayesini farklılaştıran ana dönemeçleri sembolize ediyor. Cambridge’de bir öğretim üyesi mi yoksa bir öğrenci mi olduğunu seçerek tanıştığınız kadın ile farklı diyaloglar içerisine giriyorsunuz. Oyunda belli bölümlendirmeler (chapter) olmasa da sekansın sonuna doğru o seçimlerin geldiğini hissediyorsunuz.
Buna rağmen South of the Circle’ın bende yarattığı ilk hayal kırıklığı da seçim unsurlarında meydana geldi. Birden fazla butonun ortaya çıktığı anlarda yaptığınız seçim, diyalog ve Peter’ın ruh halini yansıtma adına başarılı oluyor. Nitekim iki buton arasında da seçim yapmak istediğinizde ufak farklılıklar görüyorsunuz ama hikayede bir butonun çıktığı vakitler de mevcut. Butonlar, bir süre sonra kaybolsalar ve siz basmasanız bile otomatik olarak verilmiş bir karar olarak hikayeye entegre ediliyor. Kısacası, oyunda illaki bir seçimde bulunuyorsunuz. Birden fazla butonlu sahnelerde bile en son kaybolan buton, yapılan seçim olarak kabul ediliyor.
Üstelik çoğu hikaye anında bu seçimlerin bir amaca hizmet ettiğini de anlayamıyorsunuz. Aralarında bahsettiğim üzere küçük farklılıklar olsa da size “acaba diğerini seçseydim ne olurdu” dedirtemiyor çünkü aslında ikisinin de üç aşağı beş yukarı aynı tip amaca hizmet edeceğini anlamış oluyorsunuz.
Elbette kimi yerlerde objeleri inceleyebildiğimiz ve Peter’ı yönettiğimiz sahneler de bulunuyor. Peter’ın bir evdeki bütün odaları inceleyip incelememesi size kalsa da bu sahneler de oynanış anlamında oldukça kütük kalıyor. Kimi zaman oyunun hızlı akması adına Peter’ın yavaş yürüyüşünden dolayı direkt oyunun götürmek istediği yere gidiyorsunuz. Oynanış, belli ki çeşitlendirilmeye çalışılmış ama halihazırda kütüklük ve point-and-click özelliğinin de vasıfsız olması yüzünden ne yazık ki biraz yavan kalmış.
Grafikler ve müzikler de hikayeye katkı sağlamak adına oldukça uğraşılmış bir durumda. Hafif ama duygu yüklü tonlar, bazen de şarkılar sahnelerde duyuluyor. Gereğinden fazla bir müzik kullanımı olmasa da seslendirmelerin varlığı bile hikayenin güçlü durmasına yetiyor.
Grafikler ise indie yapım olmanın verdiği barizlikle elle çizilmiş çizgilerden oluşuyor. Görüntü yönetmenliği hakkında pek bir lafım olmamakla beraber çizimlerin biraz daha detaylı olmasını tercih edebilirdim zira kimi yerlerde oyun sadece ortaya atılmış renk paletlerinden farksız duruyor.
Uzun zamandır PC’ye gelişini beklediğim ve hikaye adına beklentimi yükselttiğim South of the Circle, özellikle kurgu ve seçimler konusunda beni üzmedi. Kısa sürmesine rağmen kolay kolay silinmeyecek bir anlatı deneyimi yaşatan yapım, belki sunduğu seçimler ve etkileri konusunda daha cömert davranabilirdi. Oynanış konusunda da düzeltilmesi gereken yerler olduğu açık, ancak kullanılan sanat tasarımı ve seslendirme ile birlikte bunların hepsi siliniyor ve hayatın gerçekten de bir film gibi aktığına şahit oluyorsunuz.
South of the Circle; PC için 3 Ağustos tarihinde çıkış yapacak. State of Play Games’in geliştirdiği ve 11 bit studios’un yayıncılığını üstlendiği yapım, Türkçe için komple dil seçeneği sunuyor. South of the Circle’dan sonra okuyacak başka bir inceleme arıyorsanız Stratera Games’in anlatı temalı yapımı Havsala: Into the Soul Palace‘a bakmanızı öneririz.