Muratcan Ös
Muratcan Ös - Genel Yayın Yönetmeni
17 Dk Okuma Süresi
Atomfall
8.5
Atomfall

Mart ayı, özellikle Türk oyuncular için hem iyi hem kötü anlamda dolu doluydu. Birçok kaliteli yapım çıkış yaparken gündemdeki olaylar ya bu oyunları gölgeledi ya da radarımıza daha geç girmesine neden oldu. Assassin’s Creed Shadows da Mart ayını bir nevi kapatarak piyasaları alt üst etti.

Nitekim Sniper Elite serisinin geliştiricisi Rebellion’un elinden çıkan Atomfall, beklenmedik bir şekilde oldukça kaliteli bir deneyim sunmayı başardı. Özünde bir hayatta kalma oyunu olan ama RPG türünden esintiler de yaşayan yapım, bir İngiliz Fallout’u gibi lanse edilse de bundan çok daha fazlasını veriyor.

Atomfall ne anlatıyor?

Atomfall, pek çok yapım gibi oldukça klasik bir girişle sizi karşılıyor. Hafızanızı kaybetmiş bir şekilde bir yer altı sığınağında bir bilim adamı tarafından uyandırılıyorsunuz. Kan kaybetmekte olan bu bilim adamı, size kısa ipuçları vererek bu şehirde bir deneyin ters gittiğini ve bunun durdurulması gerektiğini söylüyor. Elbette bu noktada sığınağı gezip kaynak toplayarak sargı üretebilir ve ona yardım edebilirsiniz. İsterseniz gerekli bilgileri aldıktan sonra onu öldürebilir veya ölüme terk edebilirsiniz. Yer altı sığınağından çıktıktan sonra ise… tamamen size kalmış.

Oyunun ana hikayesi oldukça kısa dursa da bunun çok daha dallanıp budaklandığını yakın zamanda anlayacaksınız. Oyunun dünyası çok büyük olmasa bile Atomfall, size belirli bir patika vermiyor. Aksine, konuştuğunuz kişilerle veya topladığınız ögelerle nereye gitmeniz gerektiği size işaret ediliyor ama asla zorunlu tutulmuyor. Oyunun bu güçlü tarafına oynanış bölümünde değineceğim ancak ana görevlerin gizem yaratan bir şekilde sunulmasını çok sevdim.

Ekran goruntusu 2025 04 02 102107

İnceleme gereği şehirde gerçekleştirilen bir nükleer deneyin ters gittiği The Interchange’in girişine kadar anlatabiliyorum ama bu deneyin ne olduğu ve ne gibi etkilerinin yaşandığını aslında siz keşfediyorsunuz. The Interchange’e geldiğimde ve bu tesisteki bazı bölgeleri açtığımda bile deneyin ne olduğunu bilmiyor ama en azından ne gibi sorunlara yol açtığını anlıyordum.

Sığınaktan ilk çıktığınızda sizi bir telefon kulübesi karşılıyor ve telefondaki adam Oberon ile alakalı bir şeyler geveliyor. Ardından birçok yerde telefon kulübesi görmenize rağmen herhangi bir gelişme yaşanmıyor. Ben de dolayısıyla bu konuşmanın bir yan görev olduğunu düşünmüş ve ana görevden ilerlemeye devam etmiştim. Interchange’e geldiğimde ise yine gizemli bir telefon ile karşı karşıya kalmıştım. Arayan adamın aynı kişi olduğunu anlayınca bunun en baştan bir ana görev dizisi içinde olduğunu anladım. Kim olduğumu bilen ama hiçbir zaman kendisini görmediğim bir adam, her hareketimi izliyordu ve ben bunun farkında bile değildim.

Oyunun hikaye kısmı aslında oynanış kısmındaki görev sekanslarıyla çok iç içe bir yapıda. Hiçbir zaman ana görevleri bir bir tamamlayarak ilerlemiyorsunuz. Oyunda herhangi bir codex de bulunmuyor. Oyunun hızı ve ana görevin kademeli olarak açılması tamamen sizin hızınıza bağlı. Buna rağmen Atomfall’un güzel taraflarından biri de sizi sadece ana göreve itmiyor oluşu. Tabii ki sadece hikayeden devam edebilirsiniz ama unutmayın ki oyunun haritası tamamen açık ve Interchange’e olan girişin nerede olduğunu bilmiyorsunuz. Tüm haritayı gezebilirsiniz ama kendinizi çok zorlarsınız.

Kısacası hikayeyi oldukça ilgi çekici buldum. Ters giden bir deney, koca bir İngiliz kasabasının hayat gidişatını ters yüz ediyor. Kasaba dışında kalan sığınaklar ise kaderine terk ediliyor. Askerler, insanlığın kalesi olan bu kasabayı karantina sebebiyle kendi demir yumruğuyla yönetmeye başlıyor. Haritanın geri kalanı ise çapulculara ve çeşitli yaratıklara kalıyor. Biz ise terk edilmiş bir araştırma tesisinde yol bulmaya ve ortada sonsuz sayıdaki soru işaretlerini temizlemeye çalışıyoruz.

Oyunda altı adet son da bulunuyor ve oyunun sağladığı özgürlük sayesinde diğer sonlara bakmak için içinizde istek de doğuyor. Diğer sonlara daha gelemesem de bir kere bitirdikten sonra mutlaka bir daha dönüp oyunun sınırlarını zorlamak istiyorsunuz.

Atomfall

Atomfall’un en sevdiğim noktası tanıdığı serbestlik

Rebellion ekibini ayakta alkışlamak istiyorum. Yakın zamanda Atomfall kadar serbestlik tanıyan ve kendi oyun gidişatımı inanılmaz şekilde zorlaştırabildiğim bir başka yapım oynamadım. Dediğim gibi ana ve yan görevler, direkt “görev” olarak önünüze serilmiyor ama takip edilebilen bir ipucu serisi olarak sunuluyor. Kısacası, haritaya keşfe çıkıyor ve rastgele yerlerde bulduklarınızla başka ipuçları elde ediyorsunuz.

Örneğin ben haritaya ilk adımımı attığımda bir madene indim ve orada gaipten sesler duyan bir adamla karşılaştım. Oyun, bu noktada bir ipucu elde ettiğimi söyledi. Bir şekilde bu adama yardım etmeliydim. Bunun için önce bu “gaipten ses duyma” kısmını anlamalıydım ve bunun için de elbette haritayı keşfe çıkmam gerekiyordu. Bu adama kendi iyi niyetimden yardım etme şansım vardı. Bunun dışında adamı tek tuşla direkt öldürebilir ve bu yan görev dizisini kilitleyebilirdim. Oyun, bu iki gidişatı da önüme seriyor. Adama yardım ederken bile bunu salt iyi niyetimle veya bir karşılık (para, eşya…) bekleyerek yaptığımı da belirtebiliyordum.

Oyun, bu yan sekansların sayısını az tutuyor ancak haritanın büyüklüğüne oranladığınızda bunlar hiç de sizi sıkmıyor. Gerek okuyabildiğiniz notlar, dinleyebildiğiniz ses kayıtları veya NPC’lerin laf arasında verdiği bilgiler birer ipucu olarak haritanın tamamına çok homojen şekilde yedirilmiş. Örneğin ana görevle alakalı kritik bir ipucunu rastgele bir sığınakta bulduğunuz nottan veya haritada metal dedektörüyle tespit edip lootladığınız bir kutudaki nottan elde edebiliyorsunuz. İki not farklı şeyler anlatsa da esasında aynı yönü gösteriyor.

Atomfall’un oynanışta tanıdığı bu serbestliği çok sevdim çünkü hiçbir zaman kendimi sırasıyla yan görev tamamlarken bulmadım. Zaten bu görevlerle alakalı bir ipucunun karşınıza ne zaman çıkacağınızı bilmiyorsunuz. Belki bir NPC ile konuşacak belki de terk edilmiş bir yerde bir not bulacaksınız. Oyunda bir şeyleri tamamlamak istiyorsanız keşfetmeniz gerekiyor ve oyunu bana göre bir kez bitirmeden neyin nerede olduğunu anlayamayacaksınız.

Haritayı kendi hızımla keşfetmeye çalışmak inanılmaz zevkliydi. Kombat kısmında değineceğim ama oyunda savaşa girmek çok riskli bir hareket ve bu yüzden özellikle başlangıçta gizli şekilde gitmeniz gerekiyor. Örneğin ben haritada devriye gezen haydutlara yakalanmamaya çalışarak ilerliyordum çünkü elimde sadece hiçbir işe yaramayan bir shotgun vardı. Ancak devriye gezenlerin hemen yanındaki terk edilmiş binada bulduğum bir pistol (ki şansıma keşfetmeye tersten başladığımda ben de tam oraya gelmiştim), zaten çok sayıda sahip olduğum mermilerle birleşince şanslı bir ana döndü ve böylelikle ben haydutları teker teker temizleyebildim.

Ekran goruntusu 2025 03 20 193111

Oyunun bu keşif kısmı aynı zamanda sizi oldukça gerebilen bir unsur olarak öne çıkıyor. Keşif, beraberinde gizli gitmeyi ve gerektiğinde kombata girmeyi de getiriyor. Haritada dolaşan haydutlar dışında sığınaklarda veya The Interchange’de deney sebebiyle olduğunu düşündüğüm vahşileşmiş ve tuhaf bir bitki içerisinde duran insan görünümlü yaratıklar da var.

Örneğin ben, madenden çıktıktan sonra aşağı inerek direkt haydutların kucağına düşmüştüm. Yolumu değiştirip daha arka bir yoldan gitmeye başlayınca önce tek başına takılan bir tüccar, ardından ise insanların bulunduğu köye vardım. Haritaya ikinci çıkışımla birlikte dümdüz ilerlemek yerine doğu yönüne ilerledim ve terk edilmiş bir sığınak buldum. Terk edilmiş sığınağa girmemle bu yeni düşman tipini gördüm ve nasıl öldüreceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu sığınağı hiç görmeyip başka yoldan gidebilir ve şansıma ana görevle alakalı bir yere varabilirdim. Üstelik oyuna ilk başladığımda bile direkt bu sığınağı bulabilir ve iyice kendimi zor bir duruma sokabilirdim.

Keşif yaparken aslında oyunun sert mizacına ve gaddarlaşmış hayatta kalma deneyimine de maruz kalıyorsunuz. Hiçbir zaman önünüze loot akmıyor. Düşmanlar tekken bile indirilmesi zorken grup halinde üstünüze geldiğinizde ölmeniz işten bile olmuyor. Özellikle son incelemem Assassin’s Creed Shadows olduğundan “lay lay lom” bir keşif beklemiş ama sağlam bir kayaya toslamıştım. Atomfall’un dünyasının hiç affı yok. Her attığınız adımda gizli gidiyor ve tehlikenin nereden gelebileceğini kestirmeye çalışıyorsunuz.

Oyunun en güçlü olduğu bir başka kısım da bu serbestliğin gerçekten bir sıvı formunda akıcılık sağlaması diyebilirim. Oyunda karşılaştığınız hemen hemen herkesi öldürebilirsiniz. Elbette bu alacağınız ipuçlarının kilitlenmesine sebep olacaktır ama verdiğim örnekteki gibi başka bir yerde bulduğunuz bir not (veya kendinizin keşfetmesiyle) bile eninde sonunda istenen yere ulaşacaksınızdır. Oyunun bu serbestliğini kimi zaman notlardan bile az çok tahmin ediyorsunuz.

Örneğin kasabaya geldiğinizde kilisede bir cinayet işlendiğini görüyorsunuz. Kilise hademesi sizi farelerin olduğu bir mahzene yönlendirirken papaz ise bir oteli işaret ediyordu. Önce mahzene gittim ve bulduğum notlarla katilin kimliğini anladım. Ardından otele gittiğimde ise ölmüş olan kişinin bıraktığı bir notu aldım. Notta ise bu mahzene şelaleyi geçip yukarı doğru giderek nasıl ulaşabileceğiniz madde madde yazılıydı. Eğer önce otele uğrasaydım bu not ile mahzeni kendim bulabilirdim. Hatta bu görevi hiç almasam ve önce otele gidip ardından mahzene uğrasam belki de bambaşka duygular içerisinde olacaktım. Nitekim bulduğunuz ipuçları, ister görev dizisinin başından ister sonundan bile alsanız sizi doğru noktaya götürebiliyor.

Oyunun tanıdığı bu serbestlik, oynayan kişilerin çoğunda özgün bir deneyim sunacaktır. Sonuçta her kişi benim gittiğim yollardan gitmeyecek ve başka ipuçları elde ederek başka yollara sapacaktır. Eminim ki şu noktada oyuna tekrardan başlasam kendime ayrı patikalar çizebilirim. Kilisedeki cinayet araştırmasını birçok yolla çözebilirsiniz ve bu çok yönlülük, kendisini her araştırma dizisinde gösteriyor.

atomfall

Envanter yönetimi bu oyunda da çok kritik. Her yerden istediğiniz kadar loot toplayamıyorsunuz. Envanterinizin belirli bir kapasitesi var ve aldığınız/ürettiğiniz her bir sargı bezi, can tamamlayıcı, ağrı kesici veya yakın dövüş/uzak menzilli silahın bir yeri var. Haritada topladığınız crafting şablonları bile bir yer işgal ediyor. Molotof, silah olarak kullanılan bıçak (shiv) ve sargı gibi kullanışlı eşyalar üretmek için bunların şablonlarını elde etmelisiniz. Envanterinizdeki fazlalıkları atabildiğiniz bir depo benzeri cihaz var ama her yerde olmadığından neyi alıp almayacağınızı veya bir eşyadan ne kadar üreteceğinizi iyi planlamanız gerekiyor.

Haritanın küçüklüğüne rağmen doluluğundan ve iç mekanlardan da biraz bahsetmem gerekiyor. Boş alanlar olmasına rağmen oldukça az ve zaten birçok yer birbirine çok yakın olduğundan bir yerden tatmin olamazsanız kendinizi başka bilmediğiniz bir yere giderken buluyorsunuz. Dış mekanlarda ve açıklıklarda haydutlar dolanırken kapalı ve karanlık alanlarda ise vahşi yaratıklar bulunuyor. Bunların karşınıza nadiren çıkması da karşılaşmalarınızı daha anlamlı ve tehlikeli hale getiriyor. Bunun dışında bu vahşilerin maske takan farklı hallerine de rastladım ama fazlaca bir düşman çeşitliliğinden bahsedemem.

Atomfall’da kombat, bir çözüm olsa da çoğu zaman başvurmayabildiğiniz (ve bazı anlarda başvurmamanız gereken) bir yol bence. Özellikle bu sığınak gibi alanlarda vahşiler uyandırılınca grup halinde saldırabiliyor ve sizi kolayca öldürebiliyorlar. Bunun için mekanlar içerisinde çeşitli kısa yollar var. Bir yere kadar gizli gidip ardından küçük deliklerden sürünerek veya çıkarak asıl lootun olduğu yerlere kolayca geçebiliyorsunuz. Tabii ki ben bunu çok sonradan fark ettim ve fark ettiğim ana dek kombata girerek kendimi istemsizce zorlamış oldum.

Keşif güzel olsa da kombata girip girmemek ikilemi var

Gelelim oyunla alakalı en karışık düşüncelerimin olduğu yere. Keşfin ve keşfetmenin avantajları ve dezavantajları olduğundan bahsettim. Dezavantajlarından birisi de er ya da geç kombata girmeniz diyebilirim. Oyunda gizli gidebileceğiniz yerler ve anlar oluyor ama bir düşmanın sizi fark etmesi işten bile değil.

Yakın dövüş ve menzilli silahları oyunda kullanabiliyorsunuz. Polis jopu, çivili sopa, bıçak gibi eşyaların her birinin kendilerine has saldırı hızları ve hasar skalası bulunuyor. Elbette bazı silahlar, diğerlerine kıyasla çok daha iyi hissettiriyor. Uzak menzilli silahlarda ise tabanca, tüfek, shotgun ve makineli tüfek gibi alternatif bulunuyor. Özellikle oyunun başında bulduğunuz silahlar pek de iyi değilken ilerledikçe daha güçlü ekipmanlara denk gelmeye başlıyorsunuz.

Ama bazı düşmanlar hasar alma konusunda hiç de iyi davranmıyor. Özellikle The Interchange’de bulunan vahşi yaratıklar tam bir mermi süngeri. Silahı ateşlediğiniz an vahşilerden (ve insan düşmanlardan) beklediğiniz tepkiyi alamayabiliyorsunuz. Ayrıca normal zorlukta bile oyunun savaş kısmının zor olduğunu düşünüyorum. Sizi gerçekten zorlayabilen ve kolayca öldürebilen bir yapıda tasarlanmış. Grup olarak üstlerinize geldiğinizde ise hayatta kalma şansınız yok diyebilirim.

Yakın dövüş oturaklı hissettirmiyor. Özellikle silahınızı savururken doğru düzgün bir reaksiyon alamıyorsunuz ve düşmanlar sizden daha hızlı hareket ediyor. Savurma dışında tekme atıp uzaklaştırabiliyorsunuz ama savaşmaya başladığınız an zaten grup olarak toplanmış oluyorlar. Uzaklardan siz onu görmeseniz bile sizi hemen görebilen ve iç mekanlarda adeta sizin koridora yaklaşmanızı bekleyen düşmanlar ise hem gerçekçiliği azaltıyor hem de zorluğu inanılmaz artırıyor.

atomfall2

Oyunun en büyük eksisi can tamamlama eşyalarının hızlı kullanım menülerine atanamaması. Silahlarınızı veya fener, metal dedektörü gibi aletlerinizi 1-4 arası tuşlara atayabilirken fırlatılabilen bombaları, molotofları veya sargı bezlerini ve sağlık kitlerini menüdeki tuşlara atayamıyorsunuz. Dolayısıyla savaş esnasında envanteri açıp da doğru eşyayı kullanmak çok çile çektiriyor. Envanteri açtığınızda oyun durmadığından daha da panikleyebiliyorsunuz.

Oyunun görsel anlamda oldukça sıradan bir duruşu var. Ryzen 7 7840HS ve RTX 4060 ekran kartı ile Yüksek ayarlarda herhangi bir sıkıntı çekmedim. Görselliğin verdiği gerçekçilik çok güzel. Özellikle kasabanın taş binalardan oluşması ve onun dışında doğayla iç içe bir görünüm olması hoşuma gitti. Fark ettiyseniz “İngiliz” kısmına pek değinmedim ama seslendirmelerde bu durum açıkça anlaşılabiliyor. Telaffuzlar, kullanılan kelimeler gerçekten de “British” seviyesinde. Bunun dışında herhangi bir hata veya bug ile de karşılaşmadım.

Rebellion tarafından geliştirilen yayınlanan Atomfall, 27 Mart 2025 tarihinde çıkış yaptı. Okuyacak farklı bir inceleme arıyorsanız Xenoblade Chronicles X: Definitive Edition incelememize göz atabilirsiniz.

Not: Türkiye’nin çalkantılı gündeminden dolayı bu incelemeyi geciktirmemize sorun çıkarmayan ve bu olayların başladığı günlerde bizlere ulaşarak halimizi ve hatırımızı soran Rebellion ekibine buradan çok teşekkür ediyoruz.

Atomfall
Atomfall
8.5
İnceleme 8.5
ETİKETLER:
Bu makaleyi paylaş
Genel Yayın Yönetmeni
Takip et
İsmim Muratcan Ös. MisteRNOOB'da Genel Yayın Yönetmeni ve Indie divizyonunun lideriyim. Üç seneyi aşkın yazarlıkla uğraşıyorum.
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir