İlk Dying Light oyununu oynadığımda piyasadaki bilindik, diğer oynadığımız işlerden sıyrıldığından yeri benim için hep ayrı olmuştu. Bunu oyunun çok iyi olduğundan veya bir baş yapıt olduğundan söylemiyorum. Teması yaptığı ve ortaya koyduğu potansiyel hoşuma gitmişti Dying Light 1’de. Oldum olası kıyamet sonrası bir dünya ve özellikle enfekteler ve zombiler gerek dizi, film gerekse oyunlarda oldukça dikkatimi çektiğinden, oyuna ilk başladığımda zombi teması en kötü belli bir yere kadar oynarım, bırakırım diyordum. Fakat oyunun sunduğu parkur mekaniği beni o kadar içine çekmişti ki, adeta oyunun bağımlısı olmuştum. Hem zombi temasını hem de parkur mekaniğini çok güzel harmanlamıştı. Dying Light, sektördeki ben parkur oyunuyum diyen veya zombi oyunuyum diye gezen oyunların çoğundan kat kat daha iyiydi. Üstelik bunu da o zamanlar adını çok büyük oyunlarda görmediğimiz Polonya asıllı Techland diye bir firma yapıyordu.
Dying Light 1’in kötü yanlarını ise burada eleştirmeyeceğim, zira yeteri kadarda övdüğümüze göre de bilen bilmeyen için biraz da Dying Light 2’den bahsedeyim. İlk oyunda olduğu gibi Techland tarafından geliştirilen ve yayınlanan, ilk oyunun üstüne koyarak ve biraz olsun hikayeye yön verme için seçim unsurları serpiştirerek, serinin 2. oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Bir çok kez erteleme aldı. Bu duruma kimi oyuncu endişelendi, kimi oyuncuysa umursamadı geliştirmeye devam, güvenimiz tam dedi. Öyle ya da böyle Dying Light 2: Stay Human nihayetinde çıkış yaptı. Ben ilk duyurulduğundan ve videoları ilk yayınlandığından beri oyunun sıkı takipçisiyim. Gerçi Cyberpunk 2077’den sonra çoğu oyundan ümidimi ve beklentimi kestim ama en azından ilk oyun güzeldi, ikinci oyuna da iyi kötü bir şey koyarlar, eklerler diye, 4 şubat tarihini beklemeye koyuldum. Nihayet Dying Light 2 kodu geldi, doyasıya oynadım ve şimdide buradayız, gelin dilerseniz incelememize geçelim.
Dying Light 2: Stay Human İncelemesi
Hikaye
Dying Light 2’de hikayemiz Harran’da yaşananlardan 15 sene sonrasını konu alıyor. Tam emin olamıyorum ama oyunda 15 sene sonra diye geçse de Techland, 22 Sene sonrasında geçiyor diye bahsetmişti. Kesin olarak söylemek gerekirse 15 senenin üzerinde bir zaman geçmiş ve insanlar bu süre zarfında gelişmiş hatta aşı dahi bulmuşlar. Ancak DAÖ insanlara söz vermesine rağmen, laboratuvarlarını kapatmamış ve virüsü silah olarak kullanmak için deneylerine devam etmiş. Bu sebepten dolayı da virüs yine kontrolden çıkmış durumda. Biz ise DAÖ’de 5 yaşında kız kardeşimiz Mia ile beraber denek olarak tutulmuş, dünyanın sonu da gelmiş olsa kız kardeşini bulmak isteyen Aiden Caldwell adlı bir gezginiz. Hikayeyi kabaca böyle özetleyebilirim.
Dying Light 2’nin hikayesi girişte ilgi çekici, merak uyandırıcı duruyordu. Fakat ilerledikçe şehre ayaklarımızı bastığımızdan itibaren ayak işleri yapıyormuş gibi hissettim. Ayak işleri konusunu daha detaylı olarak görevlerden bahsederken anlatacağım fakat önceliğimiz hikaye. Şehre geldiğimizde yeni karakterler dolayısıyla yeni bölgeler ve hikayelerle karşılaşıyoruz, tanışıyoruz. Ancak ve lakin oyunun başından sonuna kadar kız kardeşimiz ve biz Aiden’nın yaşadıkları o kadar kısa ve basit olarak anlatılıyor ki, artık bir Flashback sahne daha görmek istemiyordum. Karakterin hikayesi toplasanız 5 dakika zor edecek, DAÖ zamanında kız kardeşimiz ile olanları gördüğümüz kısa sahnelerden yararlanılarak anlatılıyor. Fakat o kadar kısa gösteriliyor ve sanki bir şey anlatmamak için oyunun sonunu bekle der gibi bizden saklanıyor ki, göstermeselermiş daha iyi olurmuş.
Bunun dışında Dying Light 2’de Villedor adlı, etrafı duvarlar ile çevrili, içerideki enfekteler ile birlikte korumaya alınmış bahsettiğim şehre geliyoruz. Amacımız kız kardeşimizi bulmak için sorup soruşturmak ve şehrin asıl merkezine giderek DAÖ’de Mia’yı bulmak veya onun hakkında bilgi edinmek. Fakat tabii ki de iş anlattığım kadar basit değil. Merkeze varmak oyunun neredeyse yarısına mal oluyor ve hikayede yol kat edebilmek için, bir yere noktaya ulaşabilmek için bir sürü ayak işi, görev yapıyoruz. Yanlış anlamayın burada eleştirim ayak işi yapmak, görev yapmak değil. Sıkıntı karakterin arka plan hikayesinin iyi işlenmemesi ve hikayenin tamamlandığı, bize sunulduğu noktaya gelene kadar iyi bir hikaye anlatmaması.
Hem karakterin asıl hikayesini iyi işlemiyor hem de o raddeye kadar başka bir bütünlük sunan işte oyunun hikayesi bu diyebileceğim bir anlatı, hikaye maalesef sunmuyor. Tabii ki görevlerdeki hikayeler güzel fakat tekrar yineliyorum bir bütünlük sunmuyorlar. Oyunun başından sonuna kadar olan bütün görevler oyunun sonundaki asıl kırılma noktasına gelene kadar ki “hikaye konusunda” bir sancılı süreçten ibaret. Peki kırılma noktası kırılma noktası diyorsun, ne bu kırılma noktası diye soracak olursanız, Spoiler vermek durumunda kalırım. Aşağıda irili ufaklı Spoiler bulunacağını belirteyim. Spoiler’a geçmeden oyunun hikayesi ve sonu hakkında ne iyi ne kötü düşüncelere sahip olduğumu söyleyeyim. Hikaye, Dying Light’tan bekleyeceğimiz gibi fakat karakterin hikayesi yani asıl hikaye pek iyi değil ve iyi işlenip bizlere düzgün aktarılmıyor.
“SPOİLER!”
İlk olarak Mia’dan başlayalım. Oyun başından sonuna kadar bize sürekli kız kardeşimiz olarak aktarıldı. Fakat oyunun sonunda DAÖ’de bizi denek olarak tutan Waltz karakterinin Mia’nın babası olduğunu ve hikayenin başından beri bizim neden peşimizde olduğunu her olayın ardından neden sürekli Waltz karakterinin çıktığını anlamış oluyoruz. Waltz, sadece hasta kızını kurtarmak isteyen gözü dönmüş bir ebeveyn, baba. Gerçi neden kızını denek olarak tuttuğunu ve şehri neden füzeleyerek yok etmek istediği de ayrı bir tartışma konusu. Toparlamak gerekirse, elimizde DAÖ sistemlerinin her türlü kilitlerini açan, aşırı nadir bir anahtarın peşinde olan, yani anahtar bizde olduğu için dolayısı ile bizim peşimizde olan, kızını kurtarmak için her şeyi yapabilecek bir baba figürü kötü karakter. Hayatı boyunca tek anlam verebileceği yaşadığı travmaların etkisiyle hiç unutamadığı bir kız çocuğunun peşinde olan ana karakterimiz Aiden ve içi bölünmüş bölgelere sahip çeşit çeşit iyisiyle kötüsüyle insanlar ve irili ufaklı hikayelere sahip koskoca bir şehir bulunduran, ortalama 20-25 saat süren bir hikaye var elimizde. Daha fazla Spoilerda detaya girmiyor hikaye bölümünü uzatmayıp sizin takdirinize bırakıyorum.
Görevler ve İşleyiş
Görevlerden başlayacak olursak Dying Light 2, Cyberpunk 2077 benzeri büyük bir şehirde küçük – büyük, eğlenceli bir sürü görev bulunduruyor. Yan görevler neredeyse Cyberpunk kalitesine yaklaşmış. Ana görev kalitesinde diyebileceğim bir sürü eğlenceli yan görev bulunuyor. Bu yan görevlerin üzerine çabaladıkları düşündükleri belli. Her ne kadarda bahsettiğim yan görevlerde baktığınızda sıkıcı oldukça basit görevlerden ibaret olsa da anlattığı hikayenin ilgi çekici olması, sunumun ana görev kalitesine yakın olması, ana görevde yapsa alkışlayacağımız hikayeye yön veren seçim unsurunu ek görev olmasına rağmen barındırması, günümüzde çok güzel kalite kokan bir başarı. Bahsettiğim görevlere aksiyon ve parkur mekanikleri de girince tadından yenmiyor.
Dying Light 2’de ana görevler belli bir hikaye eşliğinde git şu kuleyi aktif et, şunu kurtar, şunları öldür, şunu getir tarzında işliyor. Böyle söyleyince oldukça basit sıkıcı geliyor olabilir, fakat kesinlikle değil. Hikaye sunumuyla birlikte harmanlandığında akılda kalıcı hatta atmosfer ile gözlerimizi büyüleyen görevler ortaya çıkabiliyor. Yan görevlerde keza öyle, Fakat şunun altını çizeyim. Her yan görev bahsettiğim şekilde seçimler sunan kaliteli hikayeler kafasında maalesef değil. Bildiğiniz bana yardım et, git şu kartları bana getir, şuradan eşyamı al, şu kadar düşmanı öldür karşılığında sana şunu vereyim tarzı ek görevlerde bulunuyor. Kötü mü değil ama tekrar ediyor mu diye sorarsanız çoğu oyunda daha doğrusu çoğu açık dünya oyununda olduğu gibi Dying Light 2 için de kaçınılmaz olmuş.
Görevlerde seçim konusuna gelirsek bir sürü seçim yapıyoruz az da olsa hikayeye yön verdiğimi oyun boyu hissedebildim. Cyberpunk’ta olduğu gibi sadece oyunun sonuna etki ettiğinizi hissetmiyorsunuz. Oyunun geneline yayılmış bir seçim yapma olayı sonunda gördük. Oyun bence bir RPG değil, Seçim yapıyor olmamız son yıllarda artık rol yapma anlamına gelmemeye başladı. Aynı zamanda bir bölgeyi, kuleyi ele geçirme görevleri de bulunmakta. Klasik Far Cry gibi bir bölgeye istediğimiz şekilde yaklaşarak sızıp, düşmanlardan arındırdıktan sonra kendi safına geçirme olayı Dying Light 2’de de bulunuyor.
Ayrı bir parantez açmamız gereken konulardan biri ise ele geçirdiğimiz bölgeleri şehirde bulunan gruplara verebiliyorsunuz, tercihi size bırakıyor oyun. İki seçenek bulunmakta. Bölgeyi atadığınız gruplardan biri, o bölgede bulunan çoğu yere özellikle gece işimize yarayan tuzaklar yerleştiriyor. Örneğin araba tuzağı veya dikenli ipe bağlanmış, zombileri parçalayan bir tuzak gibi. Bu tuzaklar gece dışarı çıktığımızda oldukça işimize yarıyor. Bir diğer gruba bölgeyi atarsanız, benim çok sevdiğim parkur mekaniklerini besleyen yapılar inşa etmelerine yarıyor. En basit örneğinden her yere halat asmak gibi. Bu ödüller eğlenceli olduğu gibi işinizi de oldukça kolaylaştırıyor. Oldukça güzel düşünülmüş bir fikir olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte beğenmediğim bir unsur ise görevlere yerleştirilen bulmaca oldu. The Last of Us Part 2’den aşina olacağınız kablo takma ve jeneratör etkinleştirme mekaniklerini de eklemişler. Fakat The Last of Us bunu 1-2 kere yerinde ve tam kararında yaparken Dying Light 2 bölüm uzasın diye koyduğu çok ortada, elimde kablo ile dolana dolana hal oldum. Oyun bildiğiniz kabloyla binayı turalamamı istiyor. Bulmacalar zaten basit herkesin yapabileceği şekilde ancak dolanalım da görev oynanış süresi uzasın diye konulmuş.
Sonuç olarak Dying Light 2 görevler konusunda iyi sayılabilecek bir iş çıkarmış. Daha tonla basit, mini içerikler oyuna yer almakta. Bölgede minik zombi Bossları da bulunmakta. Dilerseniz gece gidip öldürüp değerli eşyaları kutulardan sandıklardan veya öldürdüğünüz düşmanların cesedinden bulabiliyorsunuz. Sokaklarda yetenek puanı kazanmak veya eğlenmek için savaşabildiğiniz düşmanların olduğunu da belirteyim.
Aksiyon
Gelelim asıl önemli olan tarafa. Dying Light 2, aksiyon anlamında oldukça eğlendiğim. Uzuvların kopmasıyla tatmin hissini güzel yaşatan bir oyun. Eğlenceli ve tatminkar, aksiyonu size en kaba böyle özetleyebilirdim herhalde. İlk oyunda olduğu gibi yine çeşit çeşit silahlar bulunmakta. Bu silahları ya çevreden toplayarak ya da güvenli bölgelerdeki Yani UV ışığının bulunduğu yerdeki satıcılardan belli bir ücret karşılığında edinebiliyoruz. Aynı şekilde silah edevat satan satıcıların karşısında %90 ihtimalle bir ustada bulunuyor. Bu ustalardan belli bir ücret karşılığında silaha modifiye olarak takabileceğimiz özellik eklentilerinin şemaları da bulunmakta.
Bu şemalar gerekli parçaları ve malzemeleri bulundurduğumuz sürece mevcut silahınız kırılsa ve başka bir silaha geçseniz dahi eklentiyi silahınıza takabiliyorsunuz. Bu eklentiler 3 parçaya alınabiliyor silahınızın sapına takabileceğiniz tatlı aksesuarlar, gövdesine takabileceğiniz ek güçlendirme şemaları ve en önemlisi ucuna takacağınız özellik güçlendirmeleri. Örneğin satın aldığınız Elektrik, kıvılcım şeması silahın ucuna eklediğiniz gibi düşmanlarınızı keserken elektrik saçıyor hata bazen bir 5 saniye kadar uzaktan da olsa elektrik şoku saçabiliyor veya alev modülünü takarsanız yine aynı şekilde düşmanlarınızı ekstra alev hasarı ile cız bız kızartabiliyorsunuz ve bazen iki Mouse tıkına basarak ateşli silah gibi süreli olarak 1 kereye mahsus ateş edebiliyorsunuz. Silah çeşitliliğinin üstüne birde modül, parça ekleme gibi özellikleri getirmeleri aksiyona ayrı bir tat katmış ve taze kalmasını sağlamış diyebilirim.
Yeteneklerimize gelirsek dövüş ve parkur olarak ikiye ayrılıyor ve çok basit sade bir görünümle oyuncunun gözüne sokulmadan bir ekranda sunuluyor. Ne kadar çok parkur yapar ve dövüşür aksiyona girersek o kadar çok XP kazanıyoruz. Level tarzı olarak biriken XP’ler de bize yetenek puanı olarak geri dönüyor. Yetenek ağacı oldukça çeşitli ve yeterli olduğunu söyleyebiliyorum. Oyuna başlayan Aiden daha yavaş hatta oyunun ileriki haline göre oldukça sıkıcıyken oyunun ilerleyen raddelerinde adeta çiçek gibi açılıyor ve aksiyonu diri tutmayı başarıyor. Bana yetenek puanı almak biraz yavaş ilerliyor gibi geldi. Oyun yan görev yapmaya ve gece dışarı çıkarak ekstra XP kazanmaya biraz itiyor.
Ayrıca oyunda dönüşmekte olan biri olduğumuzu ve gerekli doz ilacı vücudumuza alarak kondisyon yani oyundaki adıyla takatimizi arttırabiliyoruz. İlk oyunda olduğu gibi ikinci oyunda da bir kondisyon bulunuyor ne kadar çok fiziksel harekete girersek o kadar çok kondisyon kaybı yaşayıp gücümüzü kaybediyoruz, bu da bize parkurda ve aksiyonda dikkat etmemiz gereken bir unsur haline geliyor. Fakat şehirde bir sandık içinde bulabileceğimiz ilaç (aşı) ile ister can barımıza ekleme ister de kondisyonumuza ekleme yapabilmekteyiz. Anlayacağınız Dying Light 2 yine seçimi bize bırakıyor.
Oyunda gizlilikte bulunuyor. Bildiğiniz üzere Dying Light 2 ile birlikte binaların içini artık keşfedebiliyoruz, bununla birlikte gece – gündüz döngüsünü de çok güzel ayarlamışlar, üstüne katmışlar. Dying light enfekteleri ilk oyundan da bileceğiniz üzere geceleri daha vahşi gündüzleri ise daha sakin, ağır oluyorlardı ancak Dying Light 2 ile birlikte enfekteler geceleri dışarı sürüsüne bereket akın ederken sabah bina içlerine kaçıyorlar. Bina içlerinde ise değerli silah eşya parça bulunmakta. Eğer gündüz girmeyi denerseniz enfektelerin neredeyse hepsi içeride olacağı ve binalarında karanlık olacağı için işiniz zor. Fakat akşam girer ve bina içlerini keşfederseniz daha rahat ister gizli ister silahınızı kullanarak içeride az da olsa kalan enfektelerin icabına bakabiliyorsunuz. Ayrıca bir önceki oyunda olduğu gibi yine geceleri enfektelerden kaçma sekansları oldukça bol. Bu sefer çığırtkan adlı enfektelere görünürseniz adında olduğu gibi çığırarak diğer enfekteleri peşinize takıyor ve kovalamaca başlıyor. Ben arkama bakmadan sürekli koştuğum için hiç sorun yaşamadım açıkçası.
Bu gece – gündüz döngüsüyle beraber kimi oyuncuyu üzecek kimi oyuncuyu ise daha çok oyuna çekecek bir pürüzde mevcut. İlk oyuna göre Dying Light 2, daha az korku barındırıyormuş gibi geldi bana. Zira ilk oyunda hem çatılarda hem yollarda sürekli olarak enfekte kaynıyordu. Böylelikle nerede olursak olalım sürekli tetikteydik. Fakat Dying Light 2’de çatılarda neredeyse hiç enfekte bulunmuyor. Bana göre bu da korkunun gerilimin bir tık daha azalmasına sebep olmuştu. Bir yerden bir yere giderken gece – gündüz fark etmeksizin çatıyı sıkıntısız kullanabiliyorum. Tabii bu firmanın tercihi ancak söylemeden geçmeyeyim dedim. Bosslara gelecek olursak sayısı oldukça az ve iyi tasarlanmamış, sıkıla sıkıla öl artık hadi diye kılıcımı savurup durdum. Özellikle son Boss çok kötüydü, 5 kere öldü sandım 5 kere dirildi. Neredeyse oyunu kapatıp ara verecektim zor dayandım, Dark Souls oyunlarında olduğu gibi bir sürü hali varyantı olsa amenna ancak aynı adamı öldü sanıp 5 kere aynı can barını dibe indirmek gereksiz oyuncuyu yoran ve sıkan bir durum.
Bir yerden bir yere gitmek demişken oyun boyu Fast Travel neredeyse hiç kullanma gereği duymadım. Keza oyun o kadar zevkli parkur mekaniklerine sahip ki oyunun sonuna kadar Fast Travel olduğunu fark dahi etmedim. Ayrıca oyunun yarısından sonra eklenen paraşüt ve kancada, parkur yetmezse bunlarda var diye koyulmuş, iyi ki de koyulmuş. İşin savaş kısmına gelirsek, vasatın üstünde yerinde bir aksiyona sahip diyebilirim. Dying Light 2’de Parry yapmak, düşmandan kaçınmak ve vurmaktan ibaret olsa da alışa geldiğimiz aksiyondan, daha doğrusu yapay zekadan biraz daha değişik bir yapıya sahip olduğu için aksiyondan gayet keyif aldım. Zaten vuruş hissi silah çeşitliliği uzuvların kopması gibi unsurlar gayet güzel. Arada bir yapay zekanın sapıttığı ve artık düşman hareketlerinin aynı olması göze batıyor ancak aksiyon gayet tadında olmuş diyebilirim.
Grafikler, Atmosfer, Müzik ve Performans
Dying Light 2’nin grafikleri için çok büyük bir beklentim yoktu açıkçası. Nihayetinde de oyun muhteşem görseller, işte yeni nesil bu diyeceğimiz görseller tabii ki sunmuyor. Zira oyun aynı zamanda mevcut eski konsollara yani PS4 ve Xbox One konsollarına da çıkış yapıyor. Lansman öncesi sürümü denediğim için gördüğüm Bug lar da grafik hataları da oldu. Ne kadarı düzelir bilemiyorum ama büyük bir kısmının ayıklanacak gibi duruyor. Ancak grafik yönünden detaylandırmam gerekirse; oyun oldukça zengin bir renk paletine sahip. Uzak mekanlara ilk baktığınızda güzel bir manzara, görsellik sizi karşılıyor. Ancak detaylı incelediğinizde size tam anlamıyla üç boyutlu bir çizim havası vermekten çıkmaya aslında bir resme bakıyormuşsunuz hissi vermeye başlıyor. Ayrıca yakın nesnelerin ve objelerin özenerek yapılmadığı çok belli. Hele ki dolaplarda ya da iplerde asılı duran giysiler suyun üstündeki nilüfer yaprakları, toprağa baktığınızdaki çimen ve taş dokuları gerçekten beni çok şaşırttı. Zira maalesef çağın teknolojisine göre geride kalmış. Ayrıca karakter modellemeleri (özellikle yüz detayları) her ne kadar ilk oyuna göre çok daha iyi olsa da bence daha iyi olabilirdi.
Dying Light 2 optimizasyon anlamında da ilk oyunda olduğu gibi yine iyi bir iş çıkarmış gibi. Kendi külüstür, emekliliğini bekleyen bilgisayarım bile bir şekilde çalıştırmayı başardı ve akıcı bir şekilde oynattı. RTX 3060’lı bir makinede ise oyunu ultra ayarlarda RTX kapalı ve DLSS kalite açık olarak 60 FPS stabil ve akıcı bir şekilde oynatmayı başardı. Ancak RTX açıldığı zaman RTX 3060 yetersiz kaldı. Konsol tarafında ise mevcut nesil konsollarda sorunlar yaşanıldığı söyleniyor, konuşuluyor, bunu da dikkate almanızda fayda var.
Tekrar grafiklere dönersek şehrin bir ucundan baktığımda diğer ucunu görebiliyorum, adeta bir yağlı boya tablo gibi gözüküyor. Sürekli çatılarda gezdiğimiz için doğa ve şehir manzarasını bizlere iyi şekilde yansıtmaya çalışmışlar. Atmosfere ayrıca katkı sağladığını söyleyebileceğim bir başka konu ise yukarıda da belirttiğim gibi zengin renk paleti seçimi diyebilirim. İlk oyuna göre daha ışıl ışıl daha geniş yelpazeli bir renk paleti seçimi var karşımızda. Bu da grafiksel ve atmosfer anlamında hoşuma giden detaylardan biri oldu. Sonuç olarak oyun size kıyamet sonrası zombi temalı bir oyunun atmosferini fazlasıyla veriyor.
Dying Light 2’de kullanılan müziklerden dikkatimi çeken 2 parça oldu. İlki serinin ilk oyunundan aşina olacağımız tema müziği, diğeri ise Dying Light 2 için yapılan yeni tema müziği. İkiside akılda kalıcı oyunun ruhuna yakışan güzel parçalar. Bunun dışında dikkatimi çeken pek bir parça, eser olmadı. Kalan bütün parçalar arka fon müziği şeklinde oyuna yerleştirilmiş. Hele ki bazı yerlerde aksiyonun dibini yaşarken arkada rahatlatıcı bir fon müziğinin çalması beni bir hayli şaşırttı. Neyse ki çok fazla karşılaşmadım bu durumla, zira sürekli başıma gelseydi müziği sıfırlamam bile gerekebilirdi.
Özet Olarak;
Dying Light 2, bu senenin en iyi yapımlarından biri olacak tam bir baş yapıt olarak durmuyor. Ancak eski oyunun üzerine katmayı denediği, çabaladığı yeniliklerle dikkat çekecek bir yapım olmuş. Gerek aksiyonu, gerek parkur mekanikleriyle, oyuna aç kaldığımız 2021’den sonra bu yıla etkileyici bir giriş yapmamı sağladı. Ana karakterin hikayesini çok da iyi işleyemese de ilk oyunu sevenler ve türüyle, temasıyla aşina olanlar için kesinlikle şans vermesi gereken bir yapım olmuş.
Son olarak dilerseniz Dying Light 2’ye oynanış eşliğinde ilk bakış attığımız videomuzu aşağıdaki oynatıcıdan izleyebilirsiniz.
Dying Light 2 İlk Bakış Videosu
Son olarak Dying Light 2’nin Steam sayfasına bu bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.