Uzun süredir gündemde olan, özellikle yönetmeni dolayısıyla basında ses getirmesi beklenen Mickey 17, 7 Mart Cuma günüde lansmanını gerçekleştirdi. Son birkaç yıldır kariyer zirvesini yaşıyor diyebileceğimiz Robert Pattinson’ın başrollüğünü üstlendiği yapım, çıkışından önce özellikle dış basında çokça konuşuldu.
Son iki haftadır uyarlandığı kitap da dahil olmak üzere, evrenine kendimi maruz bıraktığım film için de bir iki kelam etme gereği duydum. Dilerseniz yavaştan hem kitap hem de film için spoiler uyarımızı vererek içeriğimize geçelim.
Mickey 17 ile Mickey 7 Farkları
Oscar dahil birçok yerde ödül alan Parasite ve Snowpiercer filmlerinin yönetmeni Bong Joon-Ho tarafından yönetilen Mickey 17, yönetmenin garip tarzını yansıtan bir başka iş olmuş. Orijinali 2022 çıkışlı Mickey 7 isimli kitaptan uyarlama olan film, kısmi ölümsüzlüğün bulunduğunu söyleyebileceğimiz bir evrende geçiyor. Biyolojik yazıcılarla eşleşen insanların, öldükten sonra tekrar aynı bilinç ve hafızayla hayata geri gelmesi hikayenin temel ve en basit unsurunu oluşturuyor.

Ana karakterimiz Mickey ise, ölüp ölüp geri diriltilen bir “harcanabilir” olarak birçok yerde kobay faresi gibi kullanılıyor. Buzul gezegen Nilfheim için kurulacak koloninin insanlığa uygun hâle getirilmesi için birçok kez feda ediliyor Mickey. Uzayda radyasyon testine maruz bırakılması, yeni evlerinde yer alan atmosferdeki havanın solunabilir olup olmamasını kontrol etme gibi deneylerin hepsini kendi üstleniyor.
Filmin adının orijinal eserden farklı olmasının en büyük etkeni de bahsettiğim virüs ayrıntısı, kitapta böyle bir detay geçmediği ve Mickey’nin üzerinde ölümcül aşı deneyleri yapılmadığı için çok fazla klon görmüyoruz. Fakat filmde karakterimizin üzerine yapılan deneylerin niteliğinin ve niceliğinin haddi hesabı olmadığı için 17 sayısı az bile kalmış. Bu durum klonları detaylandırmada kaçınılmaz olarak eksikliğe sebep olsa da, süre sınırı olan bir film için iyi düşünülmüş bir ek öge olmuş.

İlk günden beri bilim-kurgu ile kara komedi türlerinin karışımı olarak tanıtılan Mickey 17, farklı ve laubali bir tonda ilerliyor. Eğlendirirken düşündüren orijinal eserin aksine, ölümün ağırlığı ve koloni topluluğunda yaşamanın zorluğu çok hissedilmiyor. Komedi unsurunun da çok iyi yerleştirildiğini söyleyemeyeceğim. Kağıt üzerinde, seyirciyi güldürmesi için her türlü olanak olmasına rağmen bu unsurlar iyi kullanılmamış.
Tıpatıp aynı hafızalara sahip iki klon, dini inanışları gereği insan kopyalama teknolojisine karşı çıkan natalist bir topluluk, insanlar ve yaratıklar arası diyaloglar derken sitcom yazarlarına verilse 20 sezon espri çıkacak bir ortam mevcut. Benzer bir senaryo matematiğine sahip film örneği vermek gerekirse, Bullet Train bu işin altından oldukça iyi kalkmıştı. Fakat Mickey 17, ne tam bir bilim kurgu ne de tam bir komedi filmi olabilmiş.
Kitapta oldukça zeki ve disiplinli bir kişilik olan Marshall, burada ise başarısız ve aklı beş karış havada bir siyasetçi olarak yazılmış. Brooklynn 99’daki Raymond Holt gibi, ciddiliğinden doğan sarkazmı esas alan bir karakter olması daha hoş olurmuş. Şu anki haliyle yapımı, Don’t Look Up filmindeki saçmalıklardan ve yine aklı beş karış havada siyasetçilerin şaklabanlıklardan oluşan sinir bozucu bir yapıya çeviren bir değişiklik olmuş.

Nasha’nın pilot değil güvenlik görevlisi olması, Berto’nun adının Timo’ya, Chen’in Kai’ya dönüşmesi; Ylfa, Dorothy gibi ek yan karakterlerin eklenmesi gibi ufak detaylar da mevcut. Fakat eklenen kadar çıkarılan şeyler de çok fazla. Özellikle Mickey 7’i bilim kurgu yapan bir çok unsur beyaz perdeye uyarlanırken filme eklenmemiş.
Bilim-Kurgu Ögelerinin Eksikliği
Natalistlerin, dini inanışlarından hariç olarak harcanabilirlerden korkmalarının asıl sebebi, Mickey 17’de bir seri katil olarak gösterilen Alan Monikava’ya dayanıyor. Klonlama teknolojisini, kendisini çoğaltarak birden fazla yerde olmasının avantajıyla birleştirerek seri cinayetlerini işliyor. Orijinal eserde Monikava, bu biyolojik yazıcısını yanında götürerek, canlı insanların bedenlerindeki proteinleri kullanarak-yani yine bir nevi katil olarak- fakir bir gezegende kendini çoğaltıyordu. Yavaş yavaş gezegeni ele geçirmeye başlamasının ardından ise farklı bir ulus gezegen tarafından da yok ediliyordu.
Kitabın belki de en vurucu kısmı olan ve insanların bakış açılarının temelini anlatan bu kısım, aynı zamanda ortaya çıkan her beden için onlarca kilo protein ile doğal bileşenin kullanılması gerektiğini ve bunların ölü organizmalar kadar, insanlar dahil canlı organizmalardan da elde edilebileceğini gösteren etkili bir anlatıma sahipti. Natalistlerin aynı anda birden fazla harcanabilire göz yummamasının başlıca sebebi buna dayanıyor ve filmde en çok beklediğim kısım burasıyken, onu da fazlasıyla değiştirerek ve basite indirgeyerek anlatmışlar.

Silahların çeşitliliği ve aksiyon sekansları da hem nitelik hem de nicelik olarak çok iyi yer tutmamış. Birkaç saniyelik sahne araları haricinde alev silahı harici bir silah gösterilmiyor desem yeridir. Yüzyıllar önce Dünya’nın sonunu getiren, düzgün kullanıldığı halde koca bir kıta büyüklüğünde kara parçasını arkasında iz bırakmadan silebilecek bombalar da yine Mickey 17 senaryosuna eklenmeyen ayrıntılardan biri.
Sonsöz
Bong Joon-Ho; biraz kalemi, biraz da tarzı yüzünden güncel olarak üzerine yorum yapması zor yönetmenlerden biri. Amerikan-İngiliz aktörlerle yaptığı işler bulunsa da, Kore asıllı olmasının getirdiği bakış açısı farklılığı, kendisini klasik bir Hollywood yönetmeni olmaktan sıyrılmasını sağlıyor. Fakat bu tarzı, Mickey 17 için şahsen çok oturmamış.
Film için çok yüksek olmasa da beklentim vardı. Özellikle yabancı basında, “Pattinson’ın yeni alanı komedi olmalı.” gibi ciddi övgü içeren yorumların ardından, yapımdaki komedi unsurlarının kalitesinin garanti iyi olacağını varsayarak aklımın bir köşesine atmıştım. Fakat kötü oynamasa da, bırakın yeni dalının komedi olmasını, filmde oyunculuğuyla yine ciddi ve bodur bir tip olan Mickey 18 ile daha çok öne çıkmış Pattinson.
İyi olmasını garanti gördüğüm eğlenceli diyalog ve hikaye kısmının beklentilerimi karşılamamasının yanında, özellikle Mickey 7’yi bilim kurgu yapan birçok ögenin göz ardı edilerek ya da değiştirilerek beyaz perdeye uyarlanması da benim için biraz hayal kırıklığı yarattı.
Fakat sinemada çıtır çerezlik bir şey arayanlardansanız, iyi film anlamında kıt zamanlardan geçtiğimiz bu dönemde izleyebileceğiniz nadir işlerden Mickey 17. Sitemizden daha fazla bu tarz içerik okumak isterseniz, yine bir diğer kitap uyarlaması The Monkey filmi yazımıza bakabilirsiniz.